BismillahirRahmanirRahim
“Şefaat Peygamberi ve Şefaat Yolu”
BütünHamdüSenalar Alemlerin Rabbi olan Allah’adır.
BütünHamdüSenalar, Saf Suresinde şöyle buyuran Allah’adır:
BismillahirRahmanirRahim; “Ey İman Edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size? Allah’a ve Peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. (Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı bağışlasın, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. İşte bu büyük başarıdır. Seveceğiniz başka bir kazanç daha vardır: Allah’tan bir yardım ve yakın bir fetih (Mekke’nin fethi). (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele! Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nasıl ki Meryem oğlu İsa da havarilere, “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler de, “Biz Allah’ın yardımcılarıyız” demişlerdi. Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.” SadakAllahül Azim (61:10-14).
Salat ve Selam Peygamberler Sultanı, Seyyidina ve Mevlana Muhammed (AS)’ın üzerine olsun. Hz. Abdullah ibnMesud (RA) şöyle buyuruyor: Peygamber Efendimiz (AS)’a salavat getirdiğinizde en mükemmel şekilde getirin. Zira o salavatın kendisine takdim edilme ihtimali vardır. Salavat getirdiğinizde şöyle deyin:
“Allah’ım! En güzel Salâtlarını, Bereketlerini, Rahmetini RasullerinEfendisine eyle.TakvâSahiplerinin İmamı, Peygamberlerin sonuncusu olan, Kulun, Rasûlün, Hayırların İmamı ve Kumandanı, Rahmet Peygamberi Efendimiz Muhammed (AS)’ı bize sâyebân eyle.” Amin.
Salat ve Selam Onun, Asil Ailesinin ve Mübarek Sahabelerinin üzerine olsun. Özellikle de Dört Hulefa-ı Raşidin, Hz. Ebu Bekir el-Sıddık, Hz. Ömer el-Faruk, Hz. Osman el-Gani, Hz. Ali el-Murteza ve son güne dek onları takip edenlere Salat ve Selam olsun. Salat ve Selam Nakşibendi Yolunun, Mübarek Haceganları üzerine olsun. Allah’ın Hizmetkarları, Resulullah’ınMuhibbanı, Ricalullah’ın Yaranı, Gazi Osmanlı Sultanlarına Salat ve Selam olsun. Allah Onları sevenleri sevsin ve Onlardan nefret edenlere lanet etsin. Allah onların dönüşünü hızlandırsın. Amin.
Ya EyyuhelMuminun! Ey İman Edenler! Elhamdülillah, bizleri sağ salim Recep Günlerinden, Şabana ulaştıran Rabbimize şükürler olsun. Şimdi de Mübarek Ramazan Ayının gelmesine hazırlanıyoruz. Allah günlerimizi, itaat günleri etsin. Gecelerimizi, teslimiyet geceleri kılsın. Meclislerimizi, Allah’ın Sevdiği Kulların Sohbet meclisleri eylesin. İbadetlerimizi, kibir ve nefisten arınmış ibadetler eylesin. Habibullah ve onun Mahbublarının şefaatine nail olalım. Ne bu dünyada, ne kabirde, ne de ahirette yalnız kalanlardan olmayalım.
Ey İman Edenler! Tüm HamdüSenalar, bizleri Habibi, Seyyidina Muhammed (AS)’ın ümmetinden kılan Allah’adır. Bu ay, Peygamber Efendimiz (AS)’ın ayı, Şehru Şaban-ı Muazzam’dır. Ey İman Edenler! Resulullah olmadan, ne İslam, ne İman, ne İhsan, ne Şehadet, ne Namaz, ne Zekat, ne Oruç, ne de Hac olur. Bizim tüm irşadımız, selametimiz, tüm varlığımız, Peygamber Efendimiz (AS)’dan gelir. Emir el-Müminin Hz. Ömer el-Faruk (RA)’ın naklettiği hadise kulak verin:
Hz. Peygamber (Aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurdu: “Adem hata işlediği zaman, ‘Ya Rabbi! Muhammed’in hakkı için beni affetmeni istiyorum.’ diye yalvardı. Allah,
‘Ey Adem! Kendisini daha yaratmamışken, sen Muhammed’i nereden öğrendin?’ diye sordu. Adem:
‘Ya Rabbi! Sen beni elinle yaratıp ruhundan bana üflediğinde, başımı yukarıya kaldırdım. Arşın sütunlarında “La ilahe illallah, MuhammedunRasulüllah” yazılı olduğunu gördüm ve bundan anladım ki, ismini kendi isminin yanında yazdığın kimse, yarattıkların arasında sana en sevgili olandır.’ Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu:
‘Ay Adem, doğru söyledin; hiç şüphesiz Yarattıklarımdan bana en sevimli olan Odur. Onun hakkı için istediğinden ötürü seni bağışladım. Bilesin ki, eğer O olmasaydı, seni yaratmazdım.” (Beyhaki, Delail el-Nübüvvet).
Hz. İbn Abbas (RA)’ın rivayetinde ise; ” Allahü Teala İsa Aeyhisselama şöyle vahyetti: “Ya İsa! Muhammed Aleyhisselama iman et ve senin ümmetinden ona yetişenlerin de ona iman etmelerini emret. Eğer Muhammed Mustafa olmasa idi, Adem’i yaratmazdım. Eğer Muhammed Mustafa olmasa idi, Cennet ve Cehennemi yaratmazdım. Arşımı su üzerinde yarattım, sarsıldı, üzerine “La ilahe illallah MuhammedünRasulullah” yazdım da sükunet buldu” (Müstedrek).
Selman’ı Farisi Hz. (RA) rivayetinde ise şöyle buyuruyor, “Cebrail (AS), Resulullah (AS)’a gelip Allah (SVT)’nın şöyle buyurduğunu söyledi; Bana senden daha ekrem (şerefli) birini yaratmadım. Dünyayı ve içindeki her şeyi, sahip olduğun makamı bilsinler diye yarattım. Seni halk etmeseydim, dünyayı halk etmezdim.”
AllahummeSalli ve Selim ve Barik Aleyh.
Peki nedir onun makamı? Allah (SVT), Kuran-ı Kerim’de onu nasıl övüyor? Kuran’ın en ağır surelerinden biri olan Tevbe Suresinin sonunda… O kadar ağır bir sure ki BismillahirRahmanirRahim ile başlamıyor bile, Allah (SVT) bize Resulullah (AS)’ın Merhameti ve Azametini, İlahi Sıfatlarla vasf ediyor:
“Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.”
Allah (SVT) En Sevdiği Zatı, Kainatın Sebeb-i Halk’i, Şerefin Doruk Noktasını hangi kelimeleri seçerek tarif ediyor? “Sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size düşkündür, sizin acınızı paylaşır. Zorluk yaşadığınızda, sizin için endişelenir. Sonunda da Allah, o Peygamber, Benim gibi Rauf ve Rahimdir, Müminlere karşı şefkatli (Rauf) ve merhamet doludur (Rahim). Bizim, Peygamber Efendimiz (AS), budur.”
En büyük Peygamber olmasının sebebi nedir? Bu özelliklere, bu İlahi Sıfatlara sahip olmasıdır. Bunun en iyi tezahürü ise şefaat etmesidir. Sahih-i Buhari’den nakledilen hadiste Efendimiz (AS), Şefaatim haktır, ona iman etmeyenler buna nail olamayacaklar diye buyuruyor. (KenzülUmmal).
İnsanoğlu bu yüzyılda o kadar kibirli bir hale gelmiş ki, Peygamber Efendimiz (AS)’a ihtiyaç duymadığını düşünecek raddeye gelmiş.Halbuki hakikatte Peygamber Efendimiz (AS)’ın dışında bir selamet, mağfiret veya kabul vesilesi yoktur. Allah(SVT), Kuranı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Biz her bir peygamberi, Allah’ın izniyle, ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine kötülük ettiklerinde, sana (ya Muhammed) gelseler ve Allah’tan bağışlanmayı dileselerdi, peygamber de onlar için mağfiret dileseydi, elbette Allah’ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı.” (4:64).
21 yy. insanı kendini ne zannediyor ki, Peygamber Efendimiz (AS)’ın şefaatine ihtiyacı olmadığını düşünüyor.Halbuki Peygamberler gelip Efendimiz (AS)’dan şefaat dileyecekler. Biz kendimizi ne zannediyoruz… Peygamber Efendimiz (AS), Allah (SVT), bana kabul olunmak üzere üç dua verdi. Bunun üzerine ben:
“Allah’ım! Ümmetimi mağfiret eyle! Allah’ım! Ümmetimi mağfiret eyle!” dedim.
Üçüncü isteğimi de bütün mahlûkâtın, hattâ İbrahim’in (AS) bile bana muhtaç olacağı ve benden şefaat dileyeceği güne bıraktım.” (Sahih Müslim).
Evet, bu sözlerin ne kadar muazzam olduğunu idrak etmemiz lazım. İbrahim (AS), Peygamberlerin Babası, Kıyamet Gününde selamet için Efendimiz (AS)’a gelecek. Allahu Ekber.
Bu şefaat ise onun varisleri üzerinden devam ediyor. Kim oluyoruz ki, Allah ve Peygamberinin sevdiği zatların şefaatine ihtiyacımız olmadığını düşünüyoruz.Halbuki Şah-ı Merdan Hz. Ali ve Fatıma Validemizin oğlu, Şehitlerin Seyyidi Hz. Hüseyin’in evladı İmam Bakır’ın oğlu, İmam Caferi Sadık, Altın Silsilenin beşinci halkası kendi sohbetinde şöyle diyor:
“Ey Dostlarım!Gelin birbirimize söz verelim, Kıyamet Gününde kim kurtulursa, diğerine şefaat etsin. Etrafındakiler, Ey Resulullah’ın torunu, Senin Deden insanlığın Şefaatçisiyken nasıl olur da bizim şefaatimize ihtiyacın olur? İmam Cafer, öyle amellerim var ki Kıyamet Gününde, Dedemin yüzüne bakamam diye buyurdu.” (Keşf el-Mahcub).
Kainat, böylesi sütunların üzerinde duruyor. Bu sözler ise onlara ait. Onlar nerede, biz neredeyiz. Aklımız, imanımız, tevazumuz var ise şayet bunları şimdi kullanalım ki Habibullah (AS)’ın ve Onun varislerinin şefaatine nail olalım.
Büyük Şeyhimiz, Sultanül Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el-Hakkani (KS), bize bunu biraz daha açıyor ve diyor ki:
“Peygamberler Hatemi (AS), İlahi Huzurda durup, Ya Rabbi bu benim aciz ümmetim, onlar için mağfiret diliyorum, diyor. Şafaat-ı Uzma, en büyük şefaat budur. Secde edip, Ya Rabbi onları bağışla ve bana ver diyor… Allah (SVT) ise, onlara bak hangisini Cennete almak istiyorsan al. Hangisini ateşe göndermek istiyorsan da gönder, diyor. Ateş ise hikmetsiz yere halk olunmadı. Onları oraya gönderip sonra temizlenmeleri için başka bir bir yere alacak.”
Kıyamet Gününde iki grup insan olacak: Bazıları sekiz Cennete alınacak, bazıları sırf güzel cevaplar versinler diye sorgulanacak. Bazıları elinden gelenin en iyisini yapmak yerine en kötüsünü yaptı. Bunlar ateşe gönderilir, temizlendikten sonra onlara tayin edilen cennete girerler. Temiz olanların cennetine gönderilmezler. Kendi varlıklarını temizleyenlerin cenneti özeldir… Bizim, kul olmaya gayret etmemiz lazım. nefsani fikir ve düşüncelerden arınmış, bir şeyler öğrenmemiz lazım. Yoksa süpürülecekler, sorgulanmadan yol açılmaz. Sorgulandıktan sonra temizlenecekler, sonra da onlar için hazırlanmış cennete girerler.
Burada kendilerini temizlememiş olanlar, öyle temizlenme yöntemleriyle muamele edilecekler ki, öyle bir hale gelecekler ki,nefslerinin ve şeytanlarının hiçbir etkisi kalmaz. Temizlenip, üzerlerine umumi mağfiret gelir. En şerefli olanın şerefi için sizleri Atik kılıyorum. Onlar, Atik-ül Rahman sıfatı altına girerler. Atik-ül Rahman selamete ulaşır ama ilk bahşedilen şeref onlar için değildir; Allah’ın sonsuz mağfireti, sonsuz keremi ve sonsuz rızasından gelir. Allah onları sever ve bunu onlara bahşeder.
Bu dünyadaki ömürlerinde bu muhabbete nail olamayanlar cezalandırılır ve o ceza onları temizler. Sonsuz merhamet okyanuslarından kendilerine sadece bir zerre ulaşır, bu da okyanuslar ve alemler ihtiva eder. Allah’ın emri üzerine orada bulunurlar. Allah’ın sonsuz merhametine nail olup, Cennete giren ilk zümredekilerden ve Allah’ın ilahi adaletine nail olan ikinci zümreden isteyecekler, bize de verin diyecekler. Ama insanlar bu sizin için değil diyecekler. Melekler, onların ulaştıklarına siz ulaşamazsınız diyecekler. Onlar buna dünyadaki hayatlarında ulaştılar, ama siz başka yoldan ulaşacaksınız. Sonsuza kadar siz burada kalacaksınız. Onların tattığını tadamayacaksınız, ama bu size yeter, diyecekler.”
Bu sözler Evliyalar Sultanının sözleridir ve Hakktır. Peki bize ne söylüyor? Kıyamet Gününde öyleleri olacak ki dünyadaki yaşamlarından mütevellid, nefslerinin temizlenmesi için Peygamber Efendimiz (AS) tarafından cehennem ateşine gönderilecekler. Bu hayatta nefslerini temizleyemeyenlere… Şeyh Mevlana diyor ki, “onlar bu hayatta o muhabbete erişemedi, bu sebepten ayrı düşecek ve ateş ile temizlenmeleri gerekecek. Bunun manası, Resulullah (AS)’ın şefaatine nail olmak istiyorsak, nefsimize karşı şimdi mücadele etmemiz gerekiyor. Kendimizi şimdi temizlememiz gerekiyor. Ömür nefesini bu uğurda Evliyaların Sohbetinde harcamamız gerekiyor.Aksi takdirde bunu ateş gerçekleştirir. Gayret edip, mücadele ediyorsak, savaşıyorsak şayet, o zaman vazifemizi tamamlamadan ölsek dahi, inşaAllah onlar bize karşı Rauf ve Rahim olurlar.”
Bizden ne istiyorlar peki? Edep! Şeyhimiz SahibulSeyf Şeyh Abdül Kerim el-Kıbrısi el-Rabbani (KS), 17 yıl evvelinden bugünümüze seslenerek diyor ki; “Allah’ın sevdiklerini seversek, her şeyden evvel bize onların bereketi ulaşır. Çünkü onlar İlahi Huzurda oturuyor. Ne isterlerse istesinler, Allah onlara hayır demez. Onlar ister, Allah da siz ne isterseniz ben veririm der. Ama onlara ulaşmaya gayret etmemiz lazım, onlara ulaşmak da bir şeyleri alıp vermek için koşturmak manasına gelmiyor, hayır. O Güzel Edeptir. Güzel Hürmettir… Şeytan güzel edebi kaybettiği için İlahi Huzurdan kovuldu… İnsan, saygısını yitirdiğinde İlahi Huzurdan kovulur. Mürid için İlahi Huzur, Dergahtır, Allah’ın Dergahıdır. Edepsizlikten ötürü İlahi Huzurdan kovulan, bu mekandan ayrılıp başka bir yere giderek yaşayıp ibadet edemez. Hayır. İbadet etmek için nereye dönersen dön, İlahi Huzurdan kovulduğunu fark edersin. Lanetlenmiş olursun. Dönebilirsin, yatıp kalkabilirsin ama hiçbir faydası olmaz. Demek ki ilimlerin tamamı, bize güzel hürmeti öğretmek içindir. Allah (SVT), emrettiği her şeyde bize diyor ki;“Bunları yaparak hürmeti öğrenirsin, O saygıyla da Bana yakınlaşırsın…”
Ya Rabbi yaptığımız yanlışlardan dolayı bizi affet. Bizleri Sıratı Müstakimde tut. Sevdiklerinle birlikte tut bizi, sevmediklerini de tanımamızı sağlayacak idrak ver ki yüzlerimizi onlardan çevirelim. Bunu bilmenin en kolay yolu Peygamber (AS) Muhabbetidir. Peygamberleri sev. Peygamberi sevenleri sev. O zaman idrak etmek çok kolaylaşır. Bu seviyor, bu sevmiyor diye detaylara girmene gerek kalmaz. Peygamber Efendimiz (AS)’a veya diğer herhangi bir Peygambere karşı kalbinde bir damla muhabbete sahip olan kişiyle, bir münasebet sahibi olmamız gerektiğini gösterir.
Allah ve Peygamberini (AS) sevmeyenleri, terk et. Ne sana, ne bana hayırları olmaz.
Şeyhimizin bize öğretmiş olduğu Şefaate ulaşmanın yolu işte budur. Bu Mübarek Cuma gününde, bu Mübarek Şaban Ayında, Rabbimizden bizleri Şefaat Yolunda, Şefaat Sohbetinde tutmasını diliyoruz. Bizleri Kıyamet Gününde, Şefaat Şerefine sahip olanların Muhabbet ve Muhafazası altında tutsun. Yalnız bırakılanlardan olmayalım. Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Cuma Hutbesi
22 Şaban1443 – 25 Mart 2022