BismillahirRahmanirRahim
“Rehberle Seyahat Edin”
Tüm HamdüSenalar Alemlerin Rabbi olan Allah’adır. Tüm Hamdü Senalar Allah(SVT)’ya’dır ki, Mübarek Kur’an’ıKerim’in NecmSuresinde, Habibi (AS) ile buluşmasını şöyle anlatıyor : BismillahirRahmanirRahim; “Battığı zaman yıldızlara and olsun ki, arkadaşınız Muhammed (AS)Hakk’tan sapmadı ve azmadı. O nefs arzusu ile konuşmaz. Size okuduğu Kur’an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. Kur’an’ı Ona,üstün güçlere sahip, muhteşem görünüşlü Cebrail öğretti. O en yüksek ufukta bulunuyorken, aslî suretine girip doğruldu. Sonra ona yaklaştı, derken sarkıp daha da yakın oldu. Peygambere olan mesafesi iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu. Böylece Allah kuluna vahyedeceğinivahyetti. Kalp, gözün gördüğünü yalanlamadı. Şimdi siz gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? And olsun ki, O, Cebrail’i bir başka inişte daha aslî sureti ile görmüştü. Sidret’ülMünteha’nın yanında. MevâCenneti o Sidre’nin yanındadır. O zaman Sidreyi kaplayan kaplamıştı. Gözü gördüğünde şaşmadı ve onu aşmadı. And olsun O, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını görmüştü.SadakAllahül Azim. (53:1-18)
İmam-ı Cezuli’ninDelail’ülHayra-ı Şerifinde bildirdiği sözlerle, Efendimiz (SAV)’e Salat ve Selam getiriyoruz. Bismillahirrahmanirrahim; “Ey Allah’ım, Otorite Sahibine Rahmet eyle. Ey Allahım, TâcınSahibine Rahmet eyle. Ey Allah’ım, Sahib’ulMirac’a (Mirac’ınSahibine) Rahmet eyle. Ey Allah’ım Sancağın Sahibine Rahmet eyle. Ey Allah’ım oOnurlu Deveye binene Rahmet eyle. Ey Allah’ım o BurağınSahibine (burağ’a binene) Rahmet eyle. Ey Allah’ım 7 Cennetleri ziyaret edip geçene Rahmet eyle. Ey Allah’ım bütün insanlığa Şefaat edecek olan Tek Kişiye, Ona Rahmet eyle.
Salat ve Selam Efendimizin,OnunAsil Ailesinin ve Mübarek Sahabelerinin üzerinde olsun. Salat ve Selam özellikle de Dört Hulefa-iRaşidin, Hz. Ebu Bekir el-Sıddık, Hz. Ömer el-Faruk, Hz. Osman el-Gani, Hz. Ali el-Mürteza ve son güne dek onları takip edenlerin üzerinde olsun. Salat ve Selam bu şerefli Nakşibendi Yolunun Meşahiyine, sahabe tarikatının rehberlerine olsun. Osmanlı Sultanlarına Salat ve Selamolsun. Onlar ki, Adaletin temsilcisi, yardımsızların yardımcısı, RasulullahınAşıklarıdır. Allah onları sevenleri sevsin. Onlardan nefret edenlere lanet eylesin. Allah onların dönüşlerini, haklarının iadesini tez eylesin. Amin.
“AllahümmeBarikLena fî Recebe ve Şabana ve BelliğnaRamazan.”
EyyühelMüminun! Ey İnananlar! Bu Mübarek Cuma gününe, Recep Şehrullah’ın son Cumasına Hoşgeldiniz. Bu mübarek güne hoş geldiniz. LeyletülMiraca o mübarek geceye geldik. Allah bu zamana kadar yaptıklarımızı kabul etsin. Bunların boşa gidip harcanmasına müsaade etmesin. Amin. Allah bize sadakatimizi ve teslimiyetimizi artıracak bir hayat versin. Ona olan muhabbetimizi, kalan günlerimizde ve gecelerimizde arttırsın. Bu mübarek günlerde ve gecelerde Allahın sevgili kuluolalım. Peygamberimize ve Allah dostlarına hizmetkar olalım. Bizden memnun olsunlar razı olsunlar. Amin.
Ey İnananlar! Leylet’ülMiraca, MiracKandiline ulaştık. Mirac, İslam takviminin en mübarek gecelerinden biridir. İmam Busri, Miracı, kaside-i bürdesinde şöyle anlatıyor: “Sen Miraca davet olunduğunda, bir sancak gibi kendi makamına nispetle bütün makamları aşağıda bıraktın. Sen zifiri karanlık bir gecede, dolunayın gidişi gibi, bir haremden, Kabe’den, diğer bir hareme, Mescid-i Aksa’ya gittin. Kabe Kavseyn denilen öyle bir mertebeye yükseldin ki, o mertebe diğer Peygamberler tarafından ne istenilebildi ne de ona ulaşılabildi. O gece bütün Nebiler ve Resuller, hizmetçinin Efendiyi öne geçirdiği gibi seni öne geçirdiler. Senin sahip olduğun mertebelerin derecesi yüce ve Sana verilen nimetlerin sırlarını hakkıyla anlamak imkansızdır.”
Ey İslam toplumu! Allah’ın ezeli bir lütfu olarak, bizim yıkılmayan bir dayanağımız var. Ne mutlu bizlere. Allah (SVT) bizleri Peygamberlerin en şereflisi olan, Hz Muhammed (SAV) vasıtası ile kendine itaat’e davet edince, biz de ümmetlerin en şereflisi olduk. AllahümmeSallive Sellim ve BarikAleyh.
Bizler inananlar olmaya çalışıyoruz. İnanan kişi her daim öğrenmeye ve daha iyi olmaya çalışmak zorundadır. Onun içindir ki, Miracı duyan kişinin, sadece Mevlidleri dinleyip kendinden geçip iyi olmaya imkanı ve şansı olamaz. Anlamamız öğrenmemiz ve daha iyi inananlar olmamız lazım. Ve inananın daha iyi biri olması için de, doğru yolu gösteren bir Rehberi olması lazım. O Rehber de müridine Peygamber Efendimiz (AS)’ınSiyeri’nin(Hayatının) nasıl olduğunu anlatarak Rasulullah(AS)’ın yolunda ilerlemesini sağar.
Bizim Rehberimiz SahibulSeyfŞeyh Abdülkerim el-Kıbrısi er-Rabbani (KS)’dır. O buyuruyor ki;Mirac, Peygamber Efendimiz (SAV), La ilahe illallah MuhammedünRasulullah dedikten yıllar sonra oldu. Miraç olduğu sıralarda pek çok düşmanı Peygamber Efendimiz (AS)’a saldırıyordu. Kabe’nin bir köşesine çekilmiş, yalnız başına oturuyorken, ebu cehil yanında ki ahmak arkadaşları ile gelip Onunla dalga geçmeye başladı (Estağfirullah).Şuna bakın dedi. Peygamber Efendimiz (SAV)’e bakıp sen Peygamber misin şimdi dedi. Peygamber Efendimiz ona geri baktı ve Evet dedi . Ve ebu cehil devam etti. Şuna bakın, Peygamber olduğunu söylüyor ama onu takip eden bir tek kişi bile yok. Bu ne çeşit bir Peygamber? Bir de bana bakın, benim etrafımdaki arkadaşlarıma bakın, ne kadar çok? Eğer birine Peygamberlik verilecekse, bana verilmesi gerekir. Peygamber Efendimiz (AS) bunu duyunca üzüldü. Üzüldüğünde ise Allah (SVT), Melekleri ile Peygamberimiz’e bildirdi; “Ey Peygamberim bu seni üzüyor mu? Ona hemen Cebrail (AS)’ı yolladı ve buyurdu ki; Onu miraca çıkar. Onu benim yakınıma getir. Getir bana, onu göreyim.” Bunlar haşa Peygamber Efendimiz inanmadığı için olmadı. Bu kibre, bu cahilliğe karşı bakıp üzüldüğü ve kalbinden ağladığı için oldu. Bana nasıl hitap ediyorlar, nasıl böyle ahmakça şeyler söyleyip, yapabiliyorlar?
Böylece Allah (svt), Onu Mekkeden alıp Kudüs’e getirdi. Kudüste 124 bin Peygamber arkasında namaz kılmaya hazırken Peygamber Efendimiz İmam oldu, 2 rekat namaz kıldılar ve daha sonra Peygamberimiz bu dünyadan alınıp Cennetlere yükseltildi. Burada başka bir işaret vardır ki, Şeyh Mevlana kalbimize veriyor; “Peygamber Efendimiz’in fiziksel olarak Cennetlere yükselmesi mutakaKudüs’ten yapılmak zorundaydı. Pek çokları şüphe içinde,Pek çok Müslüman dahi bugün şüphe içinde şöyle söylüyor:
Peygamber Efendimiz (AS), oraya Maneviyatı ile Ruhu ile gitti. Rüya ile gitti, vücudu ile gitmedi. Hayır hem Vücudu ile hem Ruhu ile, tamamen kendi olarak gitti. Eğer rüya diyorsanız, Peygamberimiz yüzlerce, binlerce rüya görmüştür.Eğer rüya olsaydı bunu Mirac olarak mı anlatırdı? O fiziksel olarak tüm vücudu ile gitti. Allah (SVT) onu Mekke’den Kudüs’e, Kudüs’ten de İlahi huzuruna çıkarttırdı. Efendimiz (AS)Mescid-i Aksa’ya geldiğinde, Onu hali hazırda 124 bin Peygamber bekliyordu. Ona biat ettiler ve sonra Peygamberimiz Cennetlere yükseldi. Onlar , 124 bin peygamber, Peygamberimizin Peygamberliğini kabul etti. Peygamberimizden önce gelmiş ve geçmiş bütün Peygamberlerin hepsi oradaydı. Hepsi de zaten Peygamberimiz’in geleceğini kabul etmişlerdi. Gene de Allah (SVT), onları orada hazır bulundurup biat vermesini ve Peygamberimizin de buna şahit olmasını, yolculuğundan önce bunun olmasını istedi. Bütün Peygamberleri takip eden bütün ümmetler de oradaydı. Peygamberler ile birlikte ümmetleri de , Peygamberimiz e biat verdiler. Böylece o Peygamberlere inanmış olan bütün ümmetler biat vermiş oldu.”
Kendinize bakın biz ne haldeyiz? Peygamberimiz buyuruyor; “İnananın iki günü aynı ise, iki gününü de aynı geçirdiyse, o inanan kaybedenlerdendir.” Dünyadageçirdiğiniz her gün daha da ilerlemek zorundasınız. Daha yüksek makama çıkmak zorundasınız. Her geçen gün daha da yükselmelisiniz. Bütün benliğiniz ile, bütün kişiliğiniz ile kendi miracınıza ulaşmak zorundasınız. Her gün daha da yukarıya Kalplerimizi hazırlamak zorundayız. KendimiziMiracımıza hazırlamak zorundayız. O yükselmeye hazırlamak zorundayız ki, Peygamberimiz Miracını yaparak, ümmetine de Mirac nimetini verdi. Ümmetinde ki insanlar da, Onun Adımlarını takip edenler de Miraca çıkabilir.”
İşte bunlar Şeyhimiz’in sözleridir. Her gün daha da iyi olmamız lazım. Her gün Peygamber Efendimiz (AS)’ın izinden yürümemiz lazım. Bunu başarmamız için, Şeyhimiz ve büyük Şeyhimizin söylediği gibi, her gün hatırlattkları gibi, “nefsimize köle olmaktan kurtulup, nefsimizi kontrol altına almamız lazım.”
Büyük Şeyhimiz Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el-Hakkani(KS) buyuruyor; “Elektrik öyle bir güçtür ki, nasıl kullanacağınızı bilmezseniz sizi öldürür. Ama insanoğlu biliyor. Eğer kontrol dışında kalsaydı sizi öldürürdü. Öldürücü bir şey dahi olsa ihtiyacımız var, çünkü bize yardım ediyor. Buna benzer şekilde, nefs de tehlikelidir. Ama kontrolaltına alırsanız sizin burağınız gibi olur. Nasıl kullanacağınızı öğrenmeniz lazım. Biri size bir helikopter verse ve onu nasıl kullanacağınızı bilmeseniz ne işe yarayacak? Uçurmayı başarsanız bile nereye gideceksiniz? Nasıl kullanacağınızı ve nereye gideceğinizi bilmezseniz hiçbir işe yaramaz. Onun için niye size nefs vermiş diye Allah’ı sorgulamaya kalkmayın. Eğer hiçbir işe yaramasaydı Allah size onu vermezdi. Onun içinde çok büyük erdem var. nefs sizi bu dünyadan alıp cennetlere bile çıkarabilir. Neden diye sormayın.”
Peygamberimizin buyurduğu gibi, iki gününüz aynı olamaz. Bu gününüz dünden iyi olması lazım. Yarınınız da bu günden iyi olması lazım. Allah’ın Huzuruna her gün daha da yaklaşmanız lazım. Her gün kaderimize daha da yaklaşıyoruz. Hangi günün son günümüz olduğunu bilemeyiz. Rabbine kul olamanın gerçek manasını anlayan kişi, imanını dinini anlayan kişi, ilahi emirleri anlayan kişi ne kadar şanslı. Niçin ilahi emirler var? Bizi Rabbimize yaklaştırmak için. nefsimizden uzaklaştırmak için.
Cehennem nefsine tâbî yaşayanlar içindir. Cennet ise Rabbine yaklaşmak isteyenler içindir. Rabbinden uzaklaşanlar ne kadar lanetlenmiş, ne kadar kafasız, pusulayı şaşırmış vaziyetteler. Ve Allah’ına her gün daha da yaklaşmak isteyenler, Allah’a yaklaşmak için çırpınanlar ise, ne kadar şanslılar, ne kadar Rahmet sahibiler.
Nefsimiz vahşidir ve onun amacı bizi yok etmektir. Biz nefsimizi kendi başımıza, bir rehber olmadan, yardım almadan, bir eğitici olmadan ona binmeye çalışırsak, vahşi hayvan gibi o bize binmeye başlar. Onun üstünde duramazsınız. Peki bu nefsi kontrol edip, onu burağa çevirmek için ne yapmak lazım? Nasıl öğreneceğiz ? Şeyh Mevlana bunu gösteriyor. Her gün rabbine yaklaşmak için uğraşanları, her geçen gün daha çok Rabbine yaklaşanları anlatıyor: “Rabbine sevgili olanlar, Allah Dostları, evliyalar. Onların yardımı ile ancak nefsimizi burağa çevirebiliriz. Yoksa onlar olmasa, yardım gelmese vahşi hayvanlar gibi oluruz.”
Mevlana Celaleddin-iRumi (KS), Mesnevi Şerifinde şöyle buyuruyor: “Ümmetim Nuh gemisine benzer, o gemiye binen kurtuldu, girmeyen boğuldu gitti”Hadisi’nin tefsiri olarak, Peygamber Efendimiz, bunun için, ben zamane tufanına gemi gibiyim. Biz ve ashabım Nuh’un gemisine benzeriz. Kim bu gemiye el atar, kim bu gemiye girerse kurtulur, buyurdu. Şeyh ile beraber olunca kötülüklerden uzaksın. Gece gündüz gitmektesin. Gemidesin. Canlar bağışlayan can a sığınmışsın. Gemiye girmiş uyuyorsun. Öyle olduğu halde yol almaktasın. Zamanın Peygamberinden ayrılma. Kendi hünerine kendi dileğine pek güvenme. Aslan bile olsan değil mi ki kılavuzsuz yol almaktasın, kendini görüyorsun, sapıksın, hor ve hakirsin. Ancak Şeyhi’nin kanatları ile uç da, Şeyhi’nin Askerlerinin yardımını gör. Bir zaman olur onun lütuf dalgaları sana kanat kesilir. Bir an gelir kahır ateşi seni taşır götürür. Kahrını lütfunun zıttı sanma. Tesir bakımından ikisinin de birliğini gör. Bir zaman seni toprak gibi yeşertir. Bir zaman seni sevgilinin havası ile doldurur, şişirir. Arifin bedenine cemat vasfını verir de orada neşeli güller, nesrinler bitirir. Fakat bunları o görür başkası değil. Temiz iç den başka hiç birşey cennetin kokusunu alamaz. İçini sevgiyi inkardan arındır da, orada onun gül bahçesinde ki reyhanlar bitsin. İçini arındır da, Muahmmed(AS)ın yemen ülkesindeRahman kokusunu aldığı gibi, sende benim sevgilimin ebedilik kokusunu al. Miraç edenlerin safında durursan, yokluk seni burak gibi göklere yükseltir. Bu, yere mensup ve ancak ay’a kadar yüceltebilecek bir miraç değildir. Kamışı şekere ulaştıran miraca benzer. Bu mirac, buğunun göğe akması gibi bir mirac değildir. Ana karnında ki çocuğun bilgi ve irfan derecesine ulaşmasına benzer. Yokluk küheylanı, bu ne güzel bir buraktır. Yok olduysan seni varlık alemine götürür. Dağlar denizler ancak tırnağına dokunabilir. O derece süratlidir. Duygu alemini derhal geride bırakıverir. Ayağını gemiye çek de, can sevgilisine giden can gibi, oturduğun yerde yürü dur.”
Bu sözler büyük bir Allah dostunun sözleridir. Bu sözlerin içinde sonsuz nasihatlar var. Mürid için alınacak derslerden biri de, Şeyh olmadan hiçbir seyahat olamaz. Hiçbir gemi yoktur. Hiçbir yol yoktur. Şeyhini kalbine koymayan, kalbinde ki şeyh sevgisini korumayan, kalbine saldıran şeytandan korunmayan kişi için ne burak vardır ne mirac, ne de bir gelişme. Bir kişi kalbinde bir velinin sevgisini beslemekten başka bir şey yapmasa bile kurtulur. Her şeyi yapmaya kalkan biri de, eğer kalbinde bir veli sevgisi yoksa güvende olamaz.
Şeyhimiz Bize, Allah ve Habibi arasında Mirac gecesi geçen o konuşmayı anlatıyordu. “Evet o miraç gecesi, Allah (SVT)’ya Peygamber Efendimiz (AS) buyurdu: “Allah bana 3 çeşit ümmet verdi. Allah ümmetini 3 ayrı grupta topladı ve dedi ki: Al bunları Ya Muhammed. Peygamber Efendimiz (AS) buyuruyor: 1. Grup Sahabeler ve Evliyalardı. Onlar ki bu zamandan Kıyamete kadar gelmeye devam edecekler. 2. Grup Müslümanlar. Dert içinde olan, Allaha koşan Müslümanlardır. Ama onlar kolaylık gördüğünde, bu yoldan düşüyorlar. Onlar hem dünyaya, hem Allaha, bir ileri bir geri gidiyorlar.
Ve Allah (SVT)Peygamber Efendimiz (AS)’a buyuruyor: Onlar seni sevdiği için onları affedeceğim. Senin sayende affedeceğim. Çünkü onlar Sahabeyi ve Evliyayı seviyorlar. Onları affediyorum. O grubu da 2. Grubu da sana vereceğim. Sonra 3. Grup için Allah (SVT) buyurdu; Onlar ibadet etmezler. Onlar hiçbir şey yapmazlar. Ama onlar Allah Dostlarını severler. Allah Dostlarını dinlemeye çalışırlar. Ama İslam’ın emirleri bazen onlara çok ağır gelir,nefslerine ağır gelir ve yapamazlar. Ama onlar Allah dostlarını severler. Ve Allah (SVT) buyuruyor; Ya Muhammed bu grup var ya, bu ümmet var ya, onları da affediyorum. Onları da sana veriyorum. Çünkü onlar benim sevdiklerimi seviyorlar. Çünkü onlar bana sevgili olanlara sevgi besliyorlar. İşte bu yüzden onları da affediyorum. Ama onlar dünyada da ahirette de farklı bir mertebede olacaklar. Onlar diğerleri ile aynı seviyede olamazlar.
Peygamber Efendimizin bildirdiği gibi; “Kişi sevdiği ile beraberdir”ve biz de Peygamberimizi Seviyoruz diyoruz. Şeyhimizi seviyoruz diyoruz. Onlarla beraber olmak istiyoruz. Bu Sevginin en basit seviyelerinden birisi de, derttir. Dertte olmak. Sevdiğinin acısı ile acı çekmek. Çünkü onların acısı, senin acın olur. Onların derdi senin derdin olur. Onların dertleri ile dertlenmeden rahat olamazsın. Peki Peygamber Efendimizin ve Onun mirasçılarının derdi ne idi?
Sahib’ulSeyf(KS) buyuruyor; “Eğer Peygamber Efendimiz için okadar çok Aşkınız varsa, Peygamberimizin içinden geçtiği ve çektiği acıları da biraz hissetmeniz lazım. Eğer hissetmiyorsanız bunun hakkında fazla övünmeyin, mutlu olmayın. Peygamber Efendimiz bu ümmeti günün 24 saati nasıl seyrediyor, bu ümmetin düştüğü karanlığı, bu karanlıkta ilerleyip daha da batışını nasıl hissediyorsa, sizin de hissetmeniz lazım. Ama hissetmiyorsunuz. Kendinizi kandırmakla meşgulsünüz. Ama burada bunu yapamazsınız. Gidip Peygamber Efendimiz’in makamını açıp, onun içine girseniz, orada bile göremezsiniz. Kalbinizde görmeniz lazım. Hissetmeniz lazım. Onun için kendinize gelin. Uyanın!
Peygamber Efendimiz Miraca gitti, geldiğinde ise Miracta neler gördüğünü anlattı. Ve Ümmeti için ağlıyordu. Ama siz kendiniz için bile ağlayamıyorsunuz. Çünkü firavunlar olmuşsunuz. Hiçbir şey hissetmiyorsunuz. Nasıl ağlayacaksınız ki ? hissetmeyen biri nasıl ağlasın? Taşlaşmışsınız. Kalpleriniz taşlaşmış. Aşkınız kaybolmuş gitmiş. Aşk yok sevgi yok. Sevgisi olan ağlar. Hisseden ağlar. Allah ve Peygamberine aşkı olan ağlar. Aşkı olan kişi, yaradılmışherşeye farklı bir gözle bakar. Farklı bir aşkla bakar. Yaradılmış, yaşayan herşeye farklı bakar. Kendinize gelin, uyanın. Son günlerimizi yaşıyoruz. Ya bu dertlere bir çözüm olun, ya da dert olun. Sadece bir tanesini olabilirsiniz. Evet koşun ve uyanın. Koşun kendinize gelin, Tövbe edin. Af dileyin. Kim olduğunuz ve nerede olduğunuzun hiçbir önemi yok. Ne kadar bildiğinizin de bir önemi yok.
- Cahiliyede ki insanlara bakın. Onlar ne hale geldiler ona bakın. Nasıl kalpleri taşlaşmıştı, nasıl hiçbirşey hissetmiyorlardı. O yüzden kendi evlatlarını bile gömüyorlardı. Kalpleri taş, hissiz ve hissiyatsızdı. Kendi başınıza ne geldiğine bakın.Halinize bakın. Kendinize bakın. Bu dünya uğruna neler yaptığınıza bakın. O zaman anlarsınız.
Evet şuan 2. Cahliyeyi yaşıyoruz. Peygamber Efendimiz (AS) buyuruyor: “2. Cahiliye 1.sinden de beter olacak. Çünkü 1. Cahiliyede insanlar hiç olmazsa bilmiyorlardı. Cahil olduklarını anlamışlardı ve bilmediklerini kabul ediyorlardı. Oturup dinlediler ve öğrendiler. Ama 2. Cahiliyedekiler, onlar bilmediklerini dahi bilmeyecekler. Onlar, kendilerini o kadar yanlış bilgilerle doldurup, o kadar zehirleyecekler ki, o bilgilerin onlara hiçbir faydası olmayacak ve o kibirle herşeyi biliyorum diyip, hiç kimeyi dinlemeyecekler. Onlara sorulduğunda, kendilerini sanki İslam’ın en ön saflarındaymış gibi gösterecekler. Ama gerçekte, bir hayvanın bir tarafından girip öbür tarafından çıkan ok gibi, imanları girip çıkacak. Onlar İslama öyle girecekler ve öyle çıkacaklar. O haldeyken bile en iyilerden olduklarını söyleyecekler.”
Ve Allah Celle ve Âla, Sübhanehü ve Teala buyuruyor:“Ey İslama gelen, İslam gerçeğini kabul eden. Şimdi İslamdan mı çıkıyorsun?” Kim söylüyor bunu? Kim söylüyor? Allah bunu Ayetinde söylüyor değil mi? İnanmayanlara mı, kafirlere mi söylüyor? Yoksa Müslümanlara mı söylüyor? İnandığınız halde şimdi imandan mı çıktınız? İnanmıyor musunuz diyor? Oturup bunu biraz düşünün. Düşünün biraz en büyük bilgi nedir? En büyük bilgi kişinin haddini bilmesidir. Kişi haddini bilmeye başladığında, ondan sonra nefsinin üstüne basmaya başlar. O yüzden bunu öğreneceği, bu bilgiyi öğreneceği kişiyi bulması lazım. Rehberini bulması lazım. Bunları kitaplardan, bilgisayarlardan öğrenemezsiniz. şeytan sizden çok daha iyi biliyordu. Peygamber Efendimiz (AS) buyuruyor: “İnananın nazarından, inananın bakışından korkun, dikkat edin. İnananın bakışı ile bakmayanın gerçeği görmesi zordur.” Onun için birini bulmanız lazım. Onu dinlemeniz, oturup anlamaya çalışmanız lazım. Bu söylenenleri istediği gibi alıp, istediğiniz gibi davranabilirsiniz. En iyi ben biliyorum diye de iddia edebilirsiniz. Bununla koşturabilirsiniz. Size izin verilmemiş bile olsa, bu koşturmaya devam ettiğiniz için, bir gün izin çıkabilir. Ama yaptığınız her şeyden, her damlasından sorumlu olacaksınız. O zaman her yaptığınız yanlışın sorumlusu kendiniz olacaksınız.
O yüzden akıl sahibi , akıllı kişi Allah’a kendini teslim eder. Peygamber Efendimiz (SAV)’i ve Onun yetki ve otorite verdiği kişiyi takip eder. Bunu yaparsanız, kendiniz için kazananlardan olursunuz. Eğer bunu yapmazsanız, Allah bir şey kaybetmez, Peygamber bir şey kaybetmez. Siz kaybedersiniz. Bunlar Şeyhimiz Sahib’ulSeyf’in sözleridir. Bunlar Hakk sözlerdir. İnşaAllah bu Mübarek Cuma gününde Mirac kandiline yaklaşıyorken, niyet edelim ki bu sözleri dinleyip, bu sözlere göre yaşayalım. Allah bize yarım etsin. Kalplerimizi koruyalım, Aşkımızı koruyalım. Allah yardımcımız olsun. Kalplerimiz Allah’ın Sevgilisinin Kalbine uygun şekilde olsun. İnşallah bu günlerde Allah’ın Rahmetini Allah’ın bağışlamasını istiyoruz.
Hz Hasan el-Basri (KS)’nın sözleri ile duamıza devam ediyoruz. “Ya Rabbi, yaptığım her hatadan, her günahtan, Senin Kullarını, Evliyayı benden uzak tutacak olan her türlü günahtan sana sığınırım. Affet beni Ya Rabbi. Sana teslimiyette uzak durmamdan, buvahşiliğimle sana teslim olmamamdan sana sığınırım. Affet beni Ya Yabbi. Günahlarımı affet. Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Cuma Hutbesi
24Receb 1443 – 25 Şubat 2022