BismillahirRahmanirRahim

Mutlu Kullar’ın Yolu

Bütün Hamdü Senalar Alemlerin Rabbi olan Allah’a dır. Bütün HamdüSenalar, Kuran’ı Kerimde Peygamberimizi şu şekilde destekleyen Allah’adır.BismillahirRahmanirRahim; “Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana yeter. O seni yardımıyla ve Müminlerle destekledi. Onların kalplerini uzlaştırdı. Eğer yeryüzünün bütün nimetlerini harcasaydın onların kalplerini kaynaştıramazdın. Fakat Allah onları kaynaştırdı. Kuşkusuz O, mutlak üstün olandır. En iyi hüküm veren O’dur. Ey Nebi; Allah sana ve sana uyan müminlere yeter.”SadakallahülAzim. (8:62-64)

Tüm Salat ve Selam, alemlerin, Fahri kainat’ın Peygamberi, Muhammed (AS)’ın üzerine olsun. “Allahım,vesile makamının faziletini ve yüksek dereceyi ona ihsan eyle. Allah’ım kendisine vaad ettiğin Makam-ı Mahmud’a O’nu ulaştır. Zira sen vaadini değiştirmezsin. Allah’ım sana yalvarıyorum; Sen, benim Sultanım, Efendim, Mevlam, itimadım ve umudumsun. Mübarek Muharrem ayı hürmetine, mübarek Mekke şehrinin ve kutsal topraklar hürmetine, Peygamberinin Mübarek türbesi hürmetine sana yalvarıyorum. Senin dışında kimsenin bilmediği hayrlarıbahşeyle ve senin dışında kimsenin bilmediği şerlerden muhafaza eyle. (Delailül Hayrat) AminAminİnşaAllah.

Salat ve selam, O’nun asil ailesinin ve mübarek Sahabeleri’nin üzerine olsun. Özellikle dörtHulafairaşidin, hz Ebubekir es-sıddık, hzömer el-faruk, hzosman el-gani, hz ali el-mürtezave son güne dek onları takip edenlerin üzerine olsun. Salat ve selambu mübarek yolun Meşayihineolsun. Salat ve selam Adaletin timsali olanOsmanlı Sultanları’nın üzerineolsun. Allah onları sevenleri sevsin, Allah onlardan nefret edenleri zelil eylesin. Amin.

Ey Mü’minler! Allah (SVT) insanı yalnız olması için yaratmadı. Cennetlerde bile Adem (AS) Efendimiz, Babamız kendisini yalnız hissetmiş ve Allah (CC), Annemiz Havva Ana’yı, Ona dost olarak yaratmıştır. İnsanın doğası gereği, başka insanlarla birlikte, aile olsun, şehir olsun veya bir köy olsun, insanın tabiatı birlikte yaşamak üzerinedir. Peygamber Efendimiz (SAV)’in bize gösterdiği şey, insanın bu tabiatını alıp, beraberlik tabiatını alıp, Allah rızası için bunu yerine getirmektir.

Peygamber Efendimiz (AS), İslam mesajını Mekkede getirdiği zaman ne oldu ? Orada ki en kabileci olan insanlar, kabile bağlarını kırıp, yeni bir bağ üzerinden kendilerini tanımladılar. Lailaheillallah MuhammedürRasulullahkelimesi üzerine kurulu bir cemaat. Anneleri, babaları, nesilleri, ırkları fark etmedi. Her şeyi bir kenara bırakıp Peygamber Efendimiz’inDergahı’na girdiler ve bu benim Cemaatimdir dediler.

Mekkede bir cemaat olarak yaşadılar. İşkence gördüklerinde, Mekkeden sürüldüklerinde, kimse onlardan hiçbir şey alıp satmadığında, açlık çektiklerinde, sevdikleri öldüklerinde, Medineye gittiklerinde, Hendekte, Uhudda ve Bedirde beraber savaştıklarında, beraberce yeni bir şehir kurdular. Mekke’ye yine beraberce girdiler. Peygamber Efendimiz’in liderliğinde, daha önce hiç görülmemiş bir cemaat, bir topluluk, bir iman topluluğu kurdular. Allah ve Peygamber muhabbeti üzerine bir saltanat kurdular. Ümmet günümüzde tüm bunları kaybetti. Bu O Peygamberi temsil edeni, Halifetullah’ı kaybettiğimiz anda kaybettik. Şeyler’e inanmayı bıraktığımız zaman kaybettik. Her kişi İslam’ı istediği gibi yorumlayabilir anlayışına girdiğimiz zaman kaybettik. Siyasi güçler, İman’ın ne olduğunu tanımlamaya başladığı zaman bunu kaybettik. Peygamber Efendimiz (SAV), ancak cemaatte olanların selamette olacağının çok net bir şekilde altını çizdi. Ve şöyle buyurdu; “Yahudiler 71 fırkaya ayrıldılar, bir tanesi cennete girebilir, diğer 70’i cehennemliktir. Hristiyanlar 72 fırkaya ayrıldı, 1 tanesi cennette, 71 tanesi cehennemliktir. Ruhum elinde olana yemin olsun ki, benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, 72’si cehennemde ve ancak 1 tanesi Cennette olacaktır. Cennette olan hangisi diye sorduklarında, birlik olan cemaattir diye cevap verdi.” Bir başka Hadisi’ndeRasulullah (SAV) buyurdular ki; “Ben size 5 şeyi emrediyorum, Allah onları bana emretti; Dinlemek, İtaat etmek, Cihad etmek, Hicret ve Cemaat olmak. Zira kim cemaatten bir karış bile ayrılırsa, boynunda ki İslam bağını çıkarıp atmıştır. Geri dönenler hariç. Kim de cahiliye davası güderse, O cehennem molozlarından biridir.” Bir adam şöyle dedi; “ Ya RasulAllah, o kimse namazını kılar, orucunu tutarsa bile yine aynı şekilde cehennemlik midir ? Peygamber Efendimiz (SAV), evet namaz kılsa da, oruç tutsa da. O halde size Müslümanlar, müminler, Allah’ın kulları adını veren Allah’ın yollarına çağırın.”(Tirmizi).

Bu Seyyid-i Kainattan gelen bir uyarıdır. Cemaat olmadan, İslam’ın temel işlevini bile yerine getiremeyiz. Peygamber Efendimiz’in sünnetini hayatına uygulaman için bir cemaatin etrafında bulunman gerekiyor. Peygamber Efendimiz (AS), şeriatı ve İslam kurallarını, Medine’de Cemaati kurduktan sonra tesis etti. Zekatı verecek kimse yoksa nasıl vereceksin ? Yemeğini paylaşacak kimse yoksa nasıl Oruç tutacaksın ? Yalnız kalarak, bir odada yalnız başına oturarak, başka insanlarla Edebini nasıl geliştireceksin ? Peygamber Efendimiz’in (SAV) cemaatte olmakla ilgili hadisleri sonsuzdur. Şöyle buyuruyor; “Bir kimsenin bir kimseyle olan namazı, yalnız kaldığı zamandan daha bereketli ve sevabı daha fazladır. İki kişiyle olan namazı da bir kişiyle olandan daha bereketlidir. Beraber kılanlar ne kadar çok olursa, Allah katında o kadar makbuldür.” Yine kendisi (AS) şöyle buyuruyor; “Kıyamet gününde Allah, komşularım nerede diye nida edecek. Melekler, Ya Rabbi, sana komşu olmaya layık olan kimdir ? diye sorduklarında, Allah (svt), mescitleri dolduranlardır, diye cevap verecek.”

Yine Peygamber Efendimiz’e bazı insanlar gelip, yemek yiyip ancak karınlarının doymadığını belirttiklerini söylüyorlar. “Peygamber Efendimiz şunu sordu, yalnız mı yemek yediniz ? Evet dediler. Bunu üzerine, yemeği topluca yiyin ve Allah’ın adını anın ki bereketli olsun.” diye buyurdu.

Tabi ki şansı olmayan insanlar var, bir cemaatte olamayan insanlar var. Yaşadıkları zorluklardan dolayı, birlikte olamayanlar var. Ama kalpleri üzerinden cemaat’e bağlılardır. Çünkü Peygamber Efendimiz (SAV) diyor ki; “İki Mümin’in ruhu bir günlük mesafede karşılaşıp tanışır, birbirlerini hiç görmemiş olsalar dahi.” Allah rızası için insanlar bir cemaatte yaşamaya başladıkları zaman ne olur ? Kalpleri birlikte olmaya başlaması lazım. Birbirlerine tanıdık olmaları lazım. İşte o muhabbet Peygamber Sevgisini, Allah Sevgisini üzerlerine çeker. Peygamber Efendimiz hadisi şerifte şöyle buyuruyor; “Allah (SVT) şöyle buyuruyor, benim için birbirlerini sevenler, sevgimi hak eder. Benim için birbirini ziyaret edenler, sevgimi hak eder. Benim için birbirine yardım edenler, sevgimi hak eder. Benim için birbiriyle dost olup bağlarını kesmeyenler, sevgimi hak eder.” Cemaatte olmak dostluğu öğretir. Peygamber Efendimiz (AS), Allah (SVT)’nın Hadis-i Kutsi’de şöyle buyurduğunu söylemiştir, “Benim rızam için dostluk edenler, sevgimi hak eder. Benim rızam için birbirini müdafaa edenler sevgimi hak eder.”

Dostluk, kişinin İslamı’nın en güçlü sütunlarından biridir. Peygamber Efendimiz (SAV), sahabenin birine sordu; “İslam’ın halkalarından en güçlü halkası hangisidir ? Bazıları Namaz dedi, Efendimiz Namaz iyidir fakat en güçlüsü bu değildir. Bazıları, Oruç, bazıları Cihad dedi. Efendimiz (AS), bunların hepsi güzeldir ama en güçlüsü bu değildir dedikten sonra şöyle buyurdu; İman’ın en güçlü halkası, Allah için dostluk kurup, Allah için düşmanlık etmektir.”

Biz kimleri dost ediniyoruz ? Mevlana Celaleddin Rumi (KS) diyor ki, “Her Evliya Allah’ın delilidir. Erkek ve Kadının Makamı, Mertebesi, Evliya’ya olan hürmeti ile ölçülür. Evliya’ya düşmanlık ediyorsa, Allah’a düşmanlık ediyor demektir. Evliya’ya dostluk ediyorsa, Allah ile dostluk ediyor demektir. Zira Allah (SVT) şöyle buyuruyor; “Onları gören Beni görmüştür, Onları bulan Beni bulmuştur…” “Hakiki dostluk, kişinin dostu için kendini feda etmesidir. Dostun uğruna tehlikeye atlamaktır. Tek bir amaç ve gaye için, tek bir deryada boğulmaktır. İman’ın ve Allah’a teslimiyetin gerekliliği budur. Allah Dostlarının sözleri ise Hakktır.”

Şeyhimiz SahibulSeyf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi er-Rabbani, bir cemiyet kurdu. Bu dostluğu idrak etmenin hürmetine, şunu da anlamamız gerekiyor ki, biz mükemmel olduğumuzu iddia etmiyoruz. Her şeyi doğru yaptığımızı iddia etmiyoruz. Daha ne kadar fazlasını yapmamız gerekiyor, bunu anlamak için burada bulunuyoruz. Sahabe-i Kiram’ın, Peygamber Efendimiz’le (AS) nasıl yaşadıklarını anlamak için, ahir zamanda cemaat içerisinde bulunmanın, ayrılmamak ve dağılmamanın ne demek olduğunu anlamak için burayı kurdu. Asıl mesele kalptir. Eğer biz kalplerimiz ile birlikte bu Cemaat’in bir parçası isek, bu Cemaatten sayılırız. Şeyh Efendi şöyle buyuruyor, Biz Peygamber Efendimiz’den gelen emirleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Benim vazifem Cemaati bir tutmaktır. Sizi izleyip, neyin doğru neyin yanlış olduğunu size anlatmaktır ve sizin üzerinizde, insanların üzerinde çalışmaktır. Sizin vazifeniz ise, bu doğru, bu yanlış dediğimde bunları kabul etmenizdir. İşte bu şekilde bir şeyleri inşa edebiliriz. Aksi takdirde bir şey inşa edemeyiz. Kıyamet gününde sorumlu olacaksın. Sadece ben değil, sen de sorumlu olacaksın. Her bir kişi, yaptıklarından ve yapmadıklarından dolayı sorumlu olacak. Herkes üzerine düşenin ne olduğunu biliyor. Ve herkes bu dünyada ki vazifesinin ne olduğunu biliyor. Bu Cemaat çok küçük görünüyor, ama kim bilir belki de en büyük işlerden bir tanesidir, benim için en büyük vazifelerden bir tanesidir, küçük olması fark etmez. Biz dünyayı değiştirmeye çalışmıyoruz. Bir şey inşa etmeye çalışıyoruz. Buna kim yardım ederse, bu yola kim destek olursa hayr, bereket bulur. Bilerek veya bilmeyerek buna engel olmaya çalışanlar ise lanet bulacak. Şeytan, inşa olmuş her şeyi mahvetmeye çağırıyor. Allah ve Peygamberi ise, inşa edilmiş her hangi bir şeyi yıkan, hem dünya hem ahirette bela bulur buyuruyorlar.”

Tabi, şeytan güçlü bir cemaat gördüğünde, insanların kalplerinin bir araya geldiğini gördüğünde, Şeyh’in etrafında toplandığını gördüğünde, tabi ki onu yıkmak için gelir. Bu, O Cemaat’in büyüdüğünün ve güçlendiğinin bir işaretidir. Fitne budur işte. Şeytanın bir cemaati yıkmak için verdiği çabadır. Şeyh Efendi bunu şöyle tarif ediyor; “Şeytan, yardımcı şeytanlarına şöyle diyor; onlarla meşgul olun, güzelce konuşan iki kişi varsa aralarına gidin ve aralarına şüphe koyun, kalplerine şüphe koyun. Biri bir şey söylediğinde, hayır bak görüyor musun yalan söylüyor diye şüphe koyun. Sonra diğerine gidip, bak gördün mü, seni umursamıyor. Şeytan diyor ki, benim için en iyi olanınız, en iyi dostlukları yıkanlardır. Çünkü onların Peygamberi dedi ki, “Lailaheillallah demezseniz, Cennete giremezsiniz. Ama birbirinizi sevmezseniz, bu sayılmaz, Lailaheillallah demeniz fark etmez.” O yüzden, dilden kelimeyi söylemelerini sağlayın ama aynı zamanda kalpten birbirlerinden nefret etmelerini sağlayın. Allah bizleri bundan korusun.

Tabi ki Şeyhler, şeytanın ve şeytani insanların stratejilerini ve planlarını bilir. Şeyh Efendi bunu çok açık bir şekilde tarif ediyor. Bu günden Kıyamet gününe kadar, şeytan bilir ki, eğer kişi dilinden Kelime-i Tevhidi söylese ama kalbinden kardeşinden nefret etse, Kelimesi kabul olmaz ve Cennet’e girmez. O yüzden şeytan gelip, kardeşlik bağlarını yıkmaya çalışır. Bizim bunu izleyip, buna karşı kalplerimizi muhafaza etmemiz gerekiyor. Allah rızası için Cemaat’i inşa etmeye çalışanlara, muhabbet mi duyuyoruz yoksa nefret mi ediyoruz, bunu izlememiz , gözetlememiz gerekiyor. Rehberimize karşı, şüphe ve öfke tohumlarını mı taşıyoruz, bunu görmemiz gerekiyor. Bunların büyümesine izin verirsek, namaz kılabilir, zikir yapabiliriz ama kalplerimiz kirlenir. Ve bu bizi Cennet’e ulaştıramaz.

Müminlerin Cemaati, Mübarek Medine Şehri örneğine göre kurulmuştur. Hz Ali el-Mürteza (KV), bize diyor ki, Peygamber Efendimiz (AS) şöyle buyurdu; “Medine, dağlarından sınırlarına kadar kutsaldır. Onun içinde kim bir bidat çıkarırsa veya bidat yapanlara destek olursa, Allah’ın laneti onun üzerinedir. Meleklerin ve İnsanların hep beraber laneti o kişinin üzerinedir. Onun farzları ve nafileleri kabul olmaz. Müslümanlara ihanet edenin, Allah’ın, Peygamberinin, Meleklerinin ve bütün insanların laneti o kişinin üzerinedir.”

Kaplerimizi muhafaza etmemiz gerekiyor. Bir beyat verdik, bu da, kalplerimizde neyin olduğunu görüp, uyaran bir rehber’e tabii olmaktır, teslim olmaktır. Sohbeti ancak Allah’ı hatırlatanlarla birlikte korumamız gerekiyor. İbniMesud şöyle söylüyor; “Allah Celle ve Ala’yı sıkça anın. Ancak, Sana Allah’ı hatırlatmayı kolaylaştıran zatların sohbetinde bulun. Bunu gerçek muhabbet üzerine inşa etmemiz gerekiyor. Şarkı ve sosyal medya sevgisi, aşkı üzerine değil, Evliyaların Aşk’ı üzerine kurulması gerekiyor. İmam Rabbani Mektubat-ı Şerifinde şöyle buyuruyor; “Aşk ve Hürmette, başkalarını kandırmak ve iki yüzlü olmak kabul edilmez. Çünkü birini seven kişi, sevgisine kapılır ve sevdiği kişinin, hiçbir şekilde saldırıya uğramasını kabul etmez. Allah rızası için sevmemiz lazım ve Allah rızası için terk etmemiz lazım.”

Bu günlerde sahip olduğumuz Cemaat bereketi çok nadirdir. Müslümanlardan bir tanesi şöyle buyurdu; “Öyle bir zaman gelecek ki, o dönemin en nadir şeyi, dostane bir kardeş sahibi olmaktır veya hakkı ile kazanılmış bir dinardır veya bir sünneti yerine getirmektir.” Şeyhimiz’in hürmetine ne kadar buna sahibiz ? Buna sahip olduğumuz  için ne kadar şükür vermemiz gerekiyor ? Bunlara sahibiz Elhamdülillah. Cemaatte sahip olabileceğimiz bu dostluk, Allah (SVT)’nın, bu dünya hayatında vereceği en büyük nimetlerden bir tanesidir. Büyük Evliyalardan Hz Ebu Medyen şöyle buyuruyor: “Bu hayatta, Mübareklerin dostluğu dışında bir nimet yoktur. Gerçek Efendiler, gerçek Şehzadeler onlardır. Onların sohbetlerinde bulunun. Onların Edebine sahip olun. Sizi görmezden gelseler dahi. Kalplerinizi her daim kardeşlerinize karşı açık tutun. Eğer birisinin kaydığını görürseniz de yüzünüzü çevirin. Şeyh’i dikkatlice izleyin. Her halinde belki bir memnuniyet işareti görürsün. Her daim hizmetine hazır olun. Belki senden memnun, razı olur. Senden rahatsız olduğunu görüyorsan da, dikkat et! Çünkü onun rızası üzerinden Allah’ın rızasına nail olacaksın. Dikkat et! Onu terk etmekten, Ondan uzak kalmaktan sakın!”

Bu yolu eğer doğru düzgün takip edersek, hayatımıza mutluluk ve lezzet verir ve  bizi sonraki hayatta mutluluğa götürür. Bu yol, Mutlu Kulların Yoludur. Mededi ve yardımı sonsuz olan Şeyhimiz’in sözleri ile bitiriyoruz: “ Bizim vazifemiz, İslam’ı nefsimizin dışında düzgün bir şekilde yaşamaktır, en büyük cihad budur. Bu Cihad ise her Müminin üzerine farzdır. Her zaman üzerinde saçma sapan konuştukları diğer Cihad ise, belki bu hayatta buna nail olabilirsin veya olamazsın ama bu herkese farz değildir. O sınıfa uyanlar içindir. Halife’nin emri ile gerçekleşir. Ama Cihad’ül Ekber, nefse karşı verilen cihad herkesin üzerine farzdır. Geç olsun yaşlı olsun, erkek olsun kadın olsun, herkesin nefsi üzerinde çalışması gerekir, bu farzdır. Ben 70’e , 80’e ulaştım, ben bırakıcam bu işi diyemezsin, Şeytan gelecektir. Ama sen Şeytan’a davetiye çıkarırsan, Şeytan tekrar gelecektir. Şeytan’a verdiğin bir davetiye de, tebessüm etmemektir. O yüzden tebessüm et, gülümse. Allah (SVT), mutlu kullarını sever. Ne kadar mutlu olurlarsa, onlara o kadar çok gönderir. Amin.

 

Şeyh Lokman Efendi Hz

Cuma Hutbesi

12Muharrem 1443  –  19 Ağustos 2021