BütünHamdü Senalar Alemlerin Rabbi olan Allah’adır. BütünHamdü Senalar Kuran’ı Kerim’in Rad Suresinde şöyle buyuran Allah’adır: BismillahirRahmanirRahim Allah dilediği kişilerin rızkını bollaştırır ve daraltır. Onlar dünya hayatı ile sevinip mutlu oluyorlar. Oysa Ahiretin yanında,dünya hayatı geçicibir faydadan başka bir şey değildir. İnkarcılar, ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya diyorlar. De ki, Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de gerçeğe ulaştırır. Bunlar İman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur. İman edip Ahiret için yararlı işler yapanlara ne mutlu. Varılacak yer ve güzel yurt onlar içindir. İşte seni de, kendilerinden önce nice benzerlerinin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar ise Rahmanı inkar ediyorlar. De ki benim Rabbim odur, ondan başka tanrı yoktur. Sadece O’na güvenip dayandım. Dönüş ise yalnız O’nadır.” SadakallahülAzim(13:26-30).
Tüm Salat ve Selamlar Efendimiz Muhammed Mustafa (AS)’a olsun. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Bana Salavatlarınızı arttırın. O Salavatlar sizin günahlarınızın şefaati için en güzel duadır. Allah (SVT)’ya dua ederken benim üzerimden dua edin ki ben size şefaatte yardımcı olayım. Gerçekten de Allah huzurunda benim aracı olmam size şefaattir.
Salat ve Selamlar Ona,Onun Asil Ailesinin ve Mübarek Sahabelerinin üzerinde olsun. Özellikle de Dört Hulafa-i Raşidin, Hz. Ebu Bekir es-Sıddık, Hz. Ömer el-Faruk, Hz. Osman el-Gani, Hz. Ali el-Mürteza’ya ve son güne dek onları takip edenlerin üzerinde olsun. Salat ve Selam Sahabenin yolunda irşad eden Osmanlı Nakşibendi Yolunun Mübarek Meşayıhı üzerinde olsun. Salat ve Selam Resulullah Aşıkları, Evliya hizmetkarları dünyaya İslam Adaletini hakim kılan Sultanların üzerinde olsun. Allah Onları sevenleri sevsin, onları sevmeyenlere ve onlardan nefret edenlere de lanet etsin. Amin.
Eyyuhel Müminun! Ey İman Edenler! Elhamdülillah başka bir Cuma’ya daha ulaştık. Cuma, Allah’ın kullarının bayramıdır. Receb yaklaşıyor. Allah’ın ayı yaklaşıyor. Evliyaullahtan Ebubekir el-Balki buyuruyor: “Receb ayı tohumların ekildiği, Şaban ayı sulandığı, Ramazan ayı ise hasadın alındığı aydır. Receb ayı bir rüzgar, Şaban ayı bulut, Ramazan ayı ise yağmur gibidir.” İnşaAllah kendimizi bu mübarek günlere hazırlayalım.
Ey İnananlar! Hutbenin başında Suret’ül Râd’da okuduğumuz ayeti kerimede Allah (SVT) buyuruyor: “E lâ bi zikrillahi tatmainnel kulub – Sadece Allah’ı hatırlayan kalpler mutmain olur, memnuniyet bulur”Sadakallahül Azim. Peygamber Efendimiz (AS), bize bu gerçeği öğretmek için geldi. Gerçek mutluluk nedir? Sahte mutluluk nedir? Efendimiz (SAV) bize gerçek mutluluğu, gerçek zenginliği, gerçek huzurun ne olduğunu öğretmek için geldi. Kalbinize o mutluluk ve memnuniyet geldiğinde, herşeyden memnun ve mutlu olursunuz.
Bir seferinde Peygamber Efendimiz (AS), Hz Ebu Zer’e sordu: “Ya Ebu Zer, elinde pekçok mülkü olana zengin denir mi? Ebu Zer (RA) cevap verdi: Evet. Peygamber Efendimiz (AS) tekrar sordu: Elinde az malı mülkü olana yoksul denir mi? HzEbu Zer (RA) gene cevap verdi: Evet. Peygamber Efendimiz (AS) ise şu söylediğini 3 kere tekrarladı: “Zenginlik kalptedir, yoksulluk da kalptedir. Kim ki zenginliği kendi kalbinde olsun, bu dünyada olan bitenden hiçbir şekilde etkilenmez. Kalbi yoksul olan ise, bu dünyada ne olursa olsun hiçbir şekilde tatmin olmaz. Biz gerçekte de sadece nefsimizin aç gözlülüğü ile zarar görürüz.”
Peygamber Efendimiz (AS) aynı zamanda şunu da söyledi: “İmanın tadına, zevkine varanlar Rabbinden memnun olanlardır. İslam bir dindir, Muhammed (AS) ise onun habercisidir, Peygamberidir.”Büyük Velilerden Hz İbrahim bin Adem şöyle buyuruyor, ki o kralken dervişliği seçenlerdendir. “Krallar ve kralların çocukları eğer bu bizim yaşadığımız mutluluğu, bu memnuniyeti hissetselerdi, bize savaş açarlar, o mutluluğa ulaşmak için bizimle kılıç kılıca kavga ederlerdi.”
İşte gerçek huzur budur. Elhamdülillah Allah’ımız var, Elhamdülillah Peygamberimiz var. Gerçek mutluluk nedir? Gerçek tatmin nedir? Bu mutluluk ve huzur Allah’ı hatırlamaktan geçer. Allah (SVT)’nın zikrinde olmaktan geçer. Allah’ın zikrinin içinde olmaktan geçer. Allah zikrini yapanlarla beraber olmaktan geçer. Allah zikrinde olanları memnun etmek için koşturmazsak, o mutluluğa hiçbir zaman ulaşamayız. Ancak Allah zikrinin içinde olanlarla mutluluğa ulaşılabilir. Kuranı Kerim’de Ayette şöyle bildiriliyor, BismillahirRahmanirRahim: “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine uzanırken hep Rabblerini anarlar.” Sadakallahül Azim (3:191). Onların yüzleri Rablerine çevrildiği için yaptıkları amellerin hiçbir farkı yoktur. Bu dünyada fiziki amel içinde dahi olsalar, Rableri için yaşarlar.
Sultan’ül Evliya Şeyh MevlanaMuhammed Nazım Adil el-Hakkani (KS) buyuruyor: “Gerçek mutluluğu arayanlardan olalım. Bu dünya mutluluğu peşinde olanlar gerçek imandan uzaktır. Dünyayı sevmeyin Rabbinizi sevin. Bu dünyanın aşkına düşmeyin, Rabbinizin Aşkına düşün. Onları yaratan Rablerinden yüz çevirip, bu dünyanın leşi peşinde koşanlara yazıklar olsun. Bu dünyayı Allah (SVT) yarattı. Ama bu dünyayı yaratırken, hiç birimizin içine, kalbimize dünya sevgisini koymadı. Kalbimizde ki sevgi sadece Allah (SVT) içindir. Onun muzafferliği içindir. Onu sevenler ve onu sevenleri takip edenler içindir. Kalbimizde bir zerre olsun dünya sevgisi olmaması lazım. O sevgiyi kalbinizden atın. Kim pislik içindeyken güzel bir meclise çıkartılabilir? Temiz olan kimdir ki? Temiz olan, bu dünya pisliğinden kendisini esirgemiş olandır. Bu dünyadan kendini esirgeyenler, Allah’a yaklaşırlar. Allah’a yakınlık, Allah dostlarına yakınlıkla olur. Allah’ın Habibine ve Onun Dostlarına yakınlık anahtardır.”
Biz ne ile mutmainiz? Ne ile mutlu oluyoruz? Şükürler olsun ki, Allah dostlarının meclisindeyiz. O meclise ulaştırıldık. Allah (SVT) bizi sevdikleri ile ve Peygamber Efendimizin sevdikleri ile haşr etti.Ahir zamanın gerçek görevini yerine getirenlerle beraber eyledi. Kalplerimiz Allah yolunda olanlarla beraber olmakla mutmain oldu. Ama bu mutmainlik, bu memnuniyet hâlâ kalplerimizde devam ediyor mu? Yoksa yorulduk ve tükendik mi? Yoksa Allah yolunda memnuniyetimiz azaldı ve durduk mu? Allah zikrinde olmaktan, Allah için iş yapmaktan kendimizi esirgemeye mi başladık? Yorulduk mu? Niçin yorulduk? Ne oldu da yorulduk?
Kalplerimizi o açık düşmanın fısıltılarına, şeytanın biz seni daha iyi yapacağız diye bize fısıldamalarına mı kendimizi kaptırdık? Şeytan bizim düşmanımızdır.şeytan yalancıdır. Arzularımız ve dünyevi duygularımız bizi kandırmak için orada. Bu yolda, özellikle bu yolda hiçbir zaman yorulup yoldan düşemeyiz.
Şeyhimiz Sahib’ul Seyf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi er-Rabbani (KS) buyuruyor: “O mübarek olan Hatme-i Haceganı getiren, ki o yüksek sır sahibidir. O sırrı Abdülhalik Gucdevani (KS), Hz Yusuf el-Hamedani (KS)’den aldı. O buyurdu ki: “Duran bizden değildir. Yorulanda bizden değildir.” Bu yüzden her gün bir zerre de olsa İman sahibi bir kişinin, öne doğru gitmesi lazım. Daha iyi olması lazım. Daha çok güzelleşmesi ve Allah yolunda daha çok koşması lazım. Gucdevani Hz ne buyuruyor: “Duran bizden değildir, yorulanda bizden değildir.” Çünkü yorulan birisi duracak. Durursa da zaten bu yoldan düşecektir. Onun içindir ki, İslam geri düşmek değildir. İslam ileri gitmektir. Gafletten uyanmanız lazım. Allah rızası için yaşamanız lazım nefsiniz için değil. Nefsiniz için kaç sene yaşadınız, elinizde ne var? Hiçbirşey. Hepsi gitti. Eğer Allah için yaşasaydınız, herşeyi kazananlardan olacaktınız.” Şeyh Efendinin sözleri çok derin ve manalı. Eğer bir kişi yoruluyorsa, duracak. Eğer bir kişi duruyorsa zaten düşecek. Onun için her gün, kişinin ileri doğru hareket etmesi lazım. Hareket etmeye devam etmesi, uğraşmaya, didinmeye, mücadeleye devam etmesi lazım. O kişinin hareket etmesi, enerjisi, gitme gücü nereden gelir? Bizi uyandıracak, bizi uyanık tutacak, bizi uyaracak birine ihtiyacımız var. Bizi övüp, pohpohlayan bizi konfora sokup uykuya geçirecek olan birine değil.Bizi uyandıracak, bizi yorulma tehlikesinden uzak tutup, uyuklamayı, durmayı ve düşmemizi engelleyecek birine ihtiyacımız var.
Bu yüzden Şeyhimizin uyarılarını dinleyin. Sahib’ul Seyf şöyle buyuruyor: “Kendinize Dikkat edin. Yaptığınız iş Allah rızası için mi, yoksa nefsiniz, aileniz, kendi bencil halleriniz için mi? Yoksa Rabbiniz için mi? Şeyhimizin uyarısına bakın, iyi dinleyin! “Allah demeye devam etmeniz lazım. Sadece şeytanlar Allah demez. Allah demezler ve insanlığın da Allah demesine müsaade etmezler. Onlar utanç içindeler. Allah demekten utanıp korkuyorlar. Şeytanlığa geldiğinde her türlü pislik, her türlü lanet onlardadır. Onlar dünyanın önünde. Bugünün insanları evet. Ben kendi meclisimde böyle insanları kabul edemem. Ya Allah dersin, ya da buradan çeker gidersin. Uyanman lazım. Kendine gelmen lazım. Eğer bugünün kötüyse, yarını daha iyi yapmak için niyet etmen lazım. Eğer bunu yaptığın için üzgünsen, bunun hatası senin yüzünden, bunu sen yaptın. Eğer Allah’ın nimetleri sana ulaşıyorsa, sana onlar yeterli olması lazım. Rabbinin nimetlerinin sana yeterli olması lazım. O nimetlere kavuşmak için hak edecek hiçbir şey yapmadın. Ama Rabbinin nimetleri hâlâ sana ulaşıyor. Rabbinin nimetlerini her daim kabul etmen, hatırlaman lazım. Bu yüzdendir ki Allah (SVT) buyuruyor: “Size kötü bir şey gelirse nefsinizdendir. Kendi kendinize yaptınız, Allah’ı suçlamayın.” Bakıyorum hergün herkes şikayet içinde. Şikayet. Neden şikayet ediyorsun? Allahtan mı şikayet ediyorsun? Yoksa Allah’ın emirlerini yerine getiremediğin için kendinden mi şikayet ediyorsun? Onun için bu gününün dünden daha iyi olması lazım. Yoksa başın dertte. Kendini düzeltmen lazım. Yarınını daha iyi etmen lazım.
Unutma! Bu dünya 3 günden ibarettir. Eğer bir inanansan, inanıyorsan, imanlıysan buna böyle bakman lazım. Buna 3 gün olarak bakman lazım. Dün, bugün ve yarın. Dün geçti gitti. Yarın bilinmiyor. Bugünü kazanmak için kendini hazırla. Allah rızası için, başka bir şey için değil. Eğer huzur istiyorsan, Allah için “E la bi zikrillahi tatmainnel kulûb” diyeceksin. Kalbin ancak Allah diyerek mutmain olur. Eğer kalbin mutmain değilse, o zaman onun için üzgünsün. Bu yüzden dünyada sürünüyorsun. Peygamberler en büyük zorlukların içinden geçtiler ama onlar en temizlerdi. Hiçbir zaman nefsleri için yaşamadılar. Onlar en büyük imtihanlardan, en büyük zorluklardan geçtiler. Hiç şikayet ettiler mi? Hayır. Rablerinden her daim memnundular. Onlar sürünüyorlar mıydı? Hayır. Hiçbir zaman şikayet etmediler. İşte imanlarının seviyesini böyle görebilirsin. Bunu kalbine koy ve kendini düzelt. Her gün imanını düzeltmek için uğraş. İmanını yukarı çıkarmak için uğraş. Eğer bu şekilde kalırsan sırat’a varamazsın, sırattan geçemezsin. Hiçbir zaman bu düşük imanınla sırata ulaşıp bu imtihanı atlatamazsın. Deponda sadece 5 kilometresi kalmış bir benzin var. O benzinle otobana çıkabilir misin? Otobana çıkıp buraya ulaşabilir misin? Önünde çok uzun bir seyahat var, çok uzun.
Peygamber Efendimiz (AS)’a sordular. Ya RasulAllah kıyamet günü ne zaman? Peygamber Efendimiz (AS) :“Kıyamet çok uzun ve zor bir yoldur, çok uzun. O gün için ne yaptın? Kıyamet için ne yaptın? Seni Rabbinden uzak tutan ne ise, o dünyadır. Rabbinle arana giren ne ise, dünyadır. Bana bebeklerim, çocuklarım, karım, kocam, arabam, şu, bu deme. Seni Rabbinden uzak tutan her şey dünyadır.”
Allah de. Hiç olmazsa haftada 1 kere Allah de. Kendine bir usûl edin. Haftada hiç olmazsa 1 kere Dergah’a gel, Dergah’a gel. Ve bunu düzgün bir şekilde devam ettir. Zikretmeye devam et. Zikir yapmaya, zikir çekmeye devam et. Eğer Dergah’a geldiğinde Akşam Ezan’ı okunuyorsa, Dergah’ı bırakıp gitmeye çalışma. Akşam Ezanı okunurken Dergah’ı bırakıp gitmek, Ahir zamanın, Kıyametin alametidir. Dergahta ki müridler Akşam Ezanı okunmadan 3 veya 5 dakika öncesinden dergahtan kaçıp gitmeye kalkıyorlar. O zaman sana gelecek olan felakete hazırlan. Bu hem bana hem size hatırlatıcıdır. Hatırlatmak için söylüyorum. Eğer nasıl inanıyorsanız öyle yaşayacaksınız. Nasıl yaşarsanız öyle öleceksiniz. Eğer bu şekilde kendi mutluluğunuzun peşinde koşuyorsanız, o mutluluğu hiçbir zaman bulamayacaksınız. Kendinize samimi değilsiniz. Rabbinize samimi değilsiniz.
Farklı inanıyorsunuz, farklı yaşıyorsunuz. Samimi değilsiniz. Hayatınıza biraz samimiyet sokun. En azından inanmayanlar samimi. Diyorlar ki; “Ben inanmıyorum. Ben nasıl inanıyorsam öyle yaşıyorum.” Bu samimiyettir. Umurlarında değil. Diyorlar ki, “ben umursamıyorum. Buna inanıyorum, böyle yaşıyorum, böyle yaşayacağım.”
HzÖmer (RA)’ın söylediği gibi. Hz. Ömer (RA) dedi ki; “Bu Peygamber benim halkıma zarar veriyor. Benim umurumda değil, gidip onu bitireceğim. Kılıcını çekti ve Peygamber Efendimiz’e saldırmaya gitti. Samimi olarak. Niyeti neydi? Peygamber Efendimizi öldürmekti. Umurunda değildi. Peygamber Efendimizin etrafında ki insanlardan korkmuyordu. Oraya,peşine bir ordu takıp gitmedi. Kılıcını çekti ve gitti. Ben oraya gideceğim. Orada ki herkesi biliyorum. Eğer benim önüme geçerlerse, oradakilerin hepsi ile kavga ederim. Onlarla dövüşürüm birşey değil dedi.
Ama ne zaman ki Peygamber Efendimizin önüne çıktı, o samimiyetle gittiği için, davasına inandığı için Peygamberimiz’in gerçeğini gördü. İçine baktığında, kendi kalbine baktığında, ömür boyu o gerçeği kovaladığını anladı. Peygamberimize baktığında gerçeği gördü, orada o gerçeğin önünde eridi gitti. Anında değişti ve dönüp Peygamber Efendimize, Ya RasulAllah sen gerçeksin dedi. Şimdi seni gördüm, gerçek sensin. Neden kavga ediyoruz? Neden dışarıda değiliz dedi.” 2 dakika önce Peygamber Efendimizi öldürmeye gelen, kılıcı ile ona saldırmaya gelen ve dönüp Ebu cehil’e geri gittiğinde, “Sen beni buraya sevk ettin, senin şerefsizliğinin farkındayım” der. Peygamberimiz gerçektir. O gerçektir ve ben samimiyetle ona bağlandım. Biz yanlıştık. Sen yanlışsın. Doğru olan Odur.” Ebu cehil dedi ki: “ O senin beynini yıkamış, o sana büyü yapmış, senin üstüne büyü koymuş.” HzÖmer (RA) ona cevap verdi: “Bana bak, sen bu kabilenin içinde ki en güçlülerden birisin. Kılıcını aldı ve kılıcının kabzası ile onun yüzüne bi tane geçirdi. Eğer bunu bir uyarı olarak almıyorsan, Muhammed (AS)’a karşı gelirsen önünde beni bulacaksın. Çünkü ben Ona inandım ve ben bundan sonra onun için yaşayacağım. dedi.” O,İslamın kılıcı oldu. O İslamın Halifesi oldu. O Peygamber Efendimiz tarafından, “Eğer benden sonra bir Peygamber gelseydi,Ömer Peygamber olurdu” diyeceği kadar yükseldi. Çünkü o samimi şekilde inandığı için yaşadı. O hayatına inancını aksettirdi. O, sadece bu inancın onu kurtaracağını biliyordu.” İşte Sahib’ul Seyf’in sözleri. Sahibul Seyf Hakkı konuşur.
Bize anlatıyor. Dinler ve değer verirsek, bu sözleri kalbimizden hayatımıza aktarırsak, Ozaman gerçeği görür ve güvene ulaşırız. Eğer bunu yapmazsak, bize ne tür bir zarar gelirse nefsimizden geleceği malumdur. Çünkü biz verilen uyarılara uymuyoruz. Rabbimize muhtacız. Rabbimizin bize hiçbir ihtiyacı yok. Bizler aciziz. Gerçek olan O’dur. Zengin olan O’dur. İnşaAllah biz nefsimize karşı ondan yardım diliyoruz. Bu yolda durmak için, Onun zikri ile olmak için. Ehli zikirlerden olmak içinOndan yardım diliyoruz.
Peygamber Efendimizin Duası ile Hutbemizi bitiriyoruz. “ YaRabbi senin bilgin engindir, sonsuzdur. Senin Gücün yaradılan üzerinedir. Bana seni bilecek kadar hayat ver. Bana seni anlayacak kadar hayat ver. Ve benim ömrümün ne zaman biteceği sana malumsa, benim için en iyi zamanda ömrümü bitir. Ya Allah, Senin görünen ve görünmeyenlere karşı korumanı istiyorum. Senin güzelliğini, senin gerçeğini istiyorum. Senin memnuniyetini istiyorum. Senin Celalinden korkuyorum. Senin yoksulluğa ve zenginliğe karşı korumanı istiyorum. Senin imanıma karşı korumanı istiyorum. Senin Cemaline ulaşmak için, Senin Huzuruna ulaşmak için yalvarıyorum Ya Rabbi. Bana o imanı ver.” Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Cuma Hutbesi
7 Cemaziyel Ahir1443 -14Ocak 2022