BismillahirRahmanirRahim
“ Aşk’ı Korumak ”
Bütün Hamdü Senalar Alemlerin Rabbi olan Allah (SVT)’ya dır. Bütün Hamdü Senalar Mübarek Kuran’ Kerim’in Zümer Suresinde şöyle buyuran Allah’adır. BismillahirRahmanirRahim; “ İnsan’a bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, bu bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir, der. Hayır, o bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler. Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti. Ama kazandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı. Nihayet kazandıkları herşeyin kötülükleri onlara isabet etmişti. Fakat Onlardan zulmedenler var ya! Kazandıkları herşeyin kötülükleri onlara isabet edecektir. Onlar Allah’ı aciz bırakacak değiller. Bilmiyorlar mı ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir ve dilediğinden kısar. Şüphesiz inanan bir toplum için bunda elbette ibretler vardır. De ki; Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın Rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Azab size gelmeden önce Rabbinize dönün ve Ona teslim olun. Yoksa sonra size yardım edilmez.” SadakallahülAzim (39:49-54).
Bütün Salat ve Selamlar Peygamberlerin Sultanına, Peygamber Efendimiz (AS)’a olsun. Seyyidina Muhammed (AS) bir seferinde, Sahabelerin kendi aralarında konuştuklarını duydu. İbrahim Halilullah, Musa Neciyullah, İsa Ruhullah ve Adem Safiyullah’ın Makamlarını konuşuyorlardı. “Peygamber Efendimiz (AS) onlara, konuşmalarınızı duydum dedi. Evet gerçekten de İbrahim Halilullah, Allah’ın Dostudur. Musa Neciyullah, kurtuluş sözü verilendir. İsa, Allah’ın sözünü konuşan, Allah’ın ruhunu verdiğidir. Adem ise Safiyullah, seçilmiş olandır. Ama şimdi beni dikkatli dinleyin. Ben Habibullah’ım, Allah’ın Sevgilisiyim, ki bu bir övünme değildir. Kıyamet gününde, hesap gününde, övülen sancak benim elimde olacak. Bu sancağın altında Adem (AS) ve tüm Peygamberler toplanacak. Bu bir övünme değildir. Kıyamet günüde ilk şefaat verecek olan benim ve şefaati ilk kabul edilecek olan da benim. Bu bir övünme değildir. Cennet kapısını ilk açacak olan benim ve benimle beraber Cennete girecek olanlar Ümmetimin yoksullarıdır. Bu bir övünme değildir. Allah’ın Huzurunda yaşamış ve yaşayacaklar arasında, en çok övülen ve en özel olan benim. Bu bir övünme değildir.” Peygamber Efendimiz Hakk’ı konuşur.
Tüm Salat ve Selamlar, O Sevgili Resul’e, Onun Mübarek Ailesine, Sahabe-i Kiram’a,
Özellikle de Dört Hulafa-i Raşidin, Hz Ebubekir es-Sıddık, Hz Ömer el-Faruk, Hz Osman el-Gani ve Hz Ali el-Mürteza’nın ve son güne dek Onları takip edenlerin üzerine olsun. Salat ve Selam, Nakşibendi Yolu’nun Şeyhlerine, Peygamber’in Mirasçılarına olsun. Salat ve Selam, Osmanlı Sultanları’na, Allah’ın bu dünyada ki gölgelerinin üzerine olsun. Allah (SVT) bu ümmete, zalimliğin bu kavurucu sıcağından, onların gölgesine sığınacak zamanı tez yetiştirsin. Allah Onların dönüşünü hızlandırsın.Allah Onları sevenleri sevsin, Onları sevmeyenlere lanet eylesin. Amin.
Ya Eyyühel Müminun! Ey İnananlar! Allah’a şükürler olsun ki bizi bu Mevlid Ayı’na ulaştırdı. Bizi, Onu hatırlayanlardan, Onu kutlayanlardan, Onun nimetine nail olanlardan, Seyyidina Muhammed (AS)’ın Ümmetinden eyledi. Bize bu dünyada ve öbür dünyada Onun Ümmetinden olmayı nasip eylesin, Ondan kabul buyursun. Peygamber Efendimiz bizden memnun olsun. Mevlid’i idrak edişimizi kabul etsin.
Ey İnananlar! Peygamber Efendimiz (AS) bize yollanmış bir Rahmettir. İslam, Allah (SVT)’dan bize şunu öğretir. İslam der ki; “Akıl sahibi olan bir insan, ona Peygamberler ve vahiy yollanmamış olsa bile, kendi aklı ile Allah’ın birliğini bulur, öğrenir ve bilir. Onun ibadete layık olan Tek Yaratan olduğunu anlar. Ama Allah (SVT), o kadar Rahmetli ki, bu yolu göstermek, Hakk yolda yetiştirmek ve Ahiret’e ulaştırmak için bize Peygamberler yolladı. Şeyhimiz Sahib’ul Seyf Şeyh Abdülkerim el- Kıbrısi er-Rabbani (KS) şöyle buyuruyor; “Bu Allah’ın insanoğlu’na verdiği büyük bir Nimettir. Ben sizden neyi istiyorum diye, bize bir mesaj yolladı. Bize Peygamberler yolladı. Eğer Peygamberler ve Kitaplar yollamamış olsaydı, o zaman sadece aklımızla onu bulmamız gerektiği mesuliyetiyle kıyamette hesaba çekilirdik. Biz dünyada kendimizi bulup, buraya nasıl geldik? Nasılız? Sorusunu bulmamız gerekir ve Rabbimize dönmemiz gerekirdi. Ama Allah (SVT) Rahmeti sayesinde, bizi Peygamberlerle yoluna sevk etti. Bize Peygamber, Kitaplar ve Onlardan sonra da Mübarek İnsanlar yolladı. Öyle ki, Kıyamet Günü hiçbir insan, tek başına veya grup halinde, ben bilmiyordum, hiçbir şeyden haberim yoktu, elimden bu geliyordu diyecek bir bahaneye sahip değildir. Çünkü, Allah (SVT) buyuruyor; “Ben her ümmete, her kişiye hatırlatıcı yolladım. Peygamber yolladım. Onlara hatırlatan, onlara anlatan, onları uyaran ve aynı zamanda da onlara güzel haberler veren biri geldi, bir Peygamber geldi.” O Peygamber bizi sadece uyarıp, bizi korkutmak için gelmedi. Onlar aynı zamanda da bize iyi haberler ulaştırmak için geldiler. Eğer düşünürsek bu dünya ne kadar zor bir hale gelirdi. Bu dünyanın karmaşası, nefsin hileleri, arzularımızın peşinde koşmamız ve şeytanın tuzaklarıyla, bizim Allah’ı kendi başımıza bulmamız ne kadar imkansız bir halde olurdu. Allah’ın bize bahşettiği bu Rahmeti anlamamız lazım. Peygamber Efendimiz (AS)’ın bize yollanması, en büyük Rahmettir. Ondan sonra Onun Mirasçıları, Allah dostları bu rehberliğe devam etti. Buna karşı bizim Şükür içinde olmamız lazım.”
Şeyh Efendi bu konuda bize çok önemli bir mesaj veriyor; “Peygamberler sadece insanların içine korku salmak için gelmedi. Onlar Allah (SVT) hakkında güzel haberleri de verdiler. Bizi yaratan, bize ömür veren, bize herşeyi temin eden, nimetleri ile nimetlendiren Allah (SVT), bize olan sevgisi sebebi ile bizi yarattı. Allah (SVT) bizi kendisi için yarattı. Yaratılışın amacı, Yaratan’ı sevmek ve ona dönmektir.” Sahib’ul Seyf buyuruyor; “Eğer bir insan, Rabbine karşı Aşk duymuyorsa, Allah’ın verdiği Aşk’ı ona geri vermiyorsa, o kişi kafirdir. O kişi inanmayandır. Rabbi ona 24 saat boyunca Rahmet yolluyor. İçimizde, dışımızda, etrafımızda ki her şey Onun Rahmeti sayesindedir. Sadece kuru sözlerle bile oturup, Ya Rabbi sen beni seviyorsun, ben de seni seviyorum bile diyemeyen bir insanın, dünya üstünde yürümektense, yerin dibine girmesi, mezara girmesi evladır.”
Büyük Şeyhimiz Sultan’ül Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el-Hakkani (KS) bu konu hakkında şöyle buyuruyor; “Allah (SVT) kullarından, ihlas içinde, samimiyetle, temiz ibadetini istiyor. Temiz ibadet edin diyor. Temiz ibadetin manası, temiz kalp sahibi olmaktır. İçinde Allah’tan başka hiçbir şey barındırmayan bir kalbe sahip olmak demektir. İçinde ki yanlış karakterlerden kurtulması, yanlış karakterleri, düzgün karakterlere çevirmesi, kalbini temizlemeye çalışması lazım. İşte Cihad budur. Kötü karakterlerine karşı savaşıp, onları iyi karaktere çevirmesidir. Kişi, kalbinde Rabbi’nin haricinde neyi tutuyorsa, kalbi tamamen temiz değildir. İnsanın, Allah haricinde her şeyi kalbinden uzak tutması lazım. Kalp sadece Allah içindir diye buyuruyoruz. İnsan, Allah Aşk’ı, Allah Rızası için yaratıldı. Kim ki kalbine dünya sevgisini yerleştirir, o zaman kaybedenlerden olur.
Ama kalbine Allah sevgisini, Peygamber sevgisini, Şeyhi’nin ve İnanan Kardeşleri’nin sevgisini koyan, hem bu dünyada hem de ahirette kurtulmuş ve yazık edilmiş olmayanlardan olur. Aşk en nadir, en muazzam ve paha biçilemez bir değerdir. Ve bu sadece Ademoğulları’na verilmiştir.”
şeytanın kurduğu tuzaklardan bir tanesi de, İnsan’ın umutsuzluk içinde çaresiz kalmasıdır. Kişi Allah’ın Rahmetinden umudunu keserse, o zaman sadece şeytanı takip etmiş olur. Bir kişinin ümidini kaybetmesi, şeytanın sünnetidir. Ve büyük yalanlardan biridir. Eğer kişi ümidini kaybederse, o zaman Allah’a dönmeyi de bırakır. Allah (SVT), Tirmizi’den bildirildiğine göre şöyle buyuruyor; “Ey Adem Evladı! Sen beni sorduğun, beni istediğin sürece, ben sana istediğini veririm. Sen benden af diledikçe, ben seni affederim. Eğer günahların bulutlara ulaşacak kadar bile olsa, sen benden özür dilediğinde, af dilediğinde, ben seni affederim. Ey Adem Oğlu! Senin günahların bu dünya kadar bile büyük olsa, sen benimle yüzleşmeye geldiğinde, bana karşı şirk koşmadıysan, bana bir ortak koşmadıysan, ben sana o dünya kadar Rahmeti verir ve seni affederim.”(Tirmizi).
Sahib’ul Seyf Hazretleri, Hutbe’nin başında okuduğumuz Ayeti açarak, anlatmaya devam ediyor. O Ayette Allah (SVT) buyuruyor; “Yaptığı yanlışlarla haddini aşmış kişi, günahların içinde ezilmeye başlasa bile, hiçbir zaman Rabbin’den ümidi kesmemesi lazım. Çünkü Allah (SVT) en çok affedendir.”
Ne yapıyorsanız yapın Rabbinize döndüğünüz müddetçe, O sizi affedecektir. Allah’ın affetmesi ve rahmeti orada. Ama orada bir şart var. Bu af için ona dönmemiz lazım. Dünyadan Mevla’ya dönmemiz lazım. Yüzümüzü Mevlaya döndürmemiz lazım. Ancak o zaman Onun Rahmetine ulaşabiliriz. Dergah’a girerken nefsini dışarda bırakan kişi için, nefsini dışarıya koyan kişi için,bu Dergah ümitsizlik dergahı değildir. Gerçekte Allaha dönmek, kendini Allah’tan Razı bulmak ve Allah’ın ondan Razı olmasıdır. Allah’a, Allah’ın verdiği Aşk’ı döndürmektir.
Sahib’ul Seyf buyuruyor; “Allah sizden memnun değilse, Allah sizden razı değilse, bu dünya size ne veriyorsa versin, hiçbir zaman verdikleri ile tatmin olmazsınız. Size vereceği sadece baş ağrısı ve yükten başka bir şey değildir. Çünkü bu dünya yaratılırken, Allah (SVT) tarafından şöyle bir emirle emrolundu. Allah (SVT) buyurdu; “ Senin peşinden kim koşarsa, onlardan kaç, onları aldat ve onların seni kovalamasını sağla. Onlara gelin, gelin de ve onlar sürekli seni kovalamakla meşgul olsunlar. Onlara hiçbir zaman hazinelerinden verme. Onların aramalarını devam ettir. Onları acı içinde meşgul tut. Ama ne zaman ki, senden bir an için bile yüz çevirip bana dönmeye başlarlarsa, o zaman bütün hazineleri onların ayağına getir.” İşte Allah’ın bu dünyaya verdiği emir budur. İnsan haricinde bütün yaratılmış herşey bu emre uyuyor. Sadece insan uymuyor. İnsanoğlu Ahsen-i Takvim, En Mükemmel şekilde yaratıldı. Ama Allah’ın emirlerine tek karşı çıkan da insandır. Bütün yaratılmışlar, yaşayan veya ölü, ki İlahi Huzurda ölü diye bir şey yoktur. Yaratılmış her şeyin kendi dünyasında bir hayatı vardır ve onların hepsi Allah’ın emirlerine uyarlar. Allah (SVT) bu dünyaya bu emri verdi ve bu dünya bu emir içindedir. Kim ki Allah’ı bırakıp bu dünya’nın peşinde koşmaya başlarsa, yorulur, yoruldukça bitkinleşir ve dünyayı kovalaya kovalaya emeklerler ve emekleye emekleye de Ahirete giderler. Ne kazanırız o zaman? Bu dünya ne verdi size? Düşünmeniz lazım? Bütün dünya size bahşedilmiş olsa, Allah’ınız olmadıktan sonra neye yarar. Bütün dünyaya sahip olmak, İslam olmazsa neye yarar. Bu dünya, İbadetiniz olmasa neye yarar. O zaman ne yapacaksınız? Durmadan yiyip içip, durmadan uyuyacak mısınız? O zaman hayatınızın hiçbir manası kalmaz.”
Allah Aşkı için yaşamaya başladığımızda işte o zaman canlanırız. Peygamber Efendimiz’in yolunda ilerlemeye çalışmaya başladığımızda, işte o zaman canlanırız. Bütün bu dünyayı almaya çalışsanız bile, Allah Aşkı olmadığı zaman, Allah rızası olmadığı zaman, bu dünyanın vereceği hiçbir şeyin tadı kalmaz. Peygamber Efendimiz’in yolunu tuttuğumuzda canlanırız. İslam Şerefi ile şereflendiğimizde, onun için koşturduğumuzda, İnanan Kardeşlerimiz için, Allah Rızası için koşturduğumuzda canlanırız. Ama sadece bu dünyada yaşamak için koşturan insan, yaşayan bir ölü olur. Yorgunluk içinde, ümitsizlik içinde şeytanın eline düşer ve şeytana oyuncak olur. Allah rızası için yaşadığınızda, zaten herşey sizindir. Şeyh Efendi’nin bu derin sözlerine bakın! Allah rızası için yaşayanın ne olduğunu anlatıyor. Allah bizi yarattı ve Allah bize söz veriyor. Bana uyarsanız size herşeyi vereceğim. Hizmetinizdeyim diyor. Bunu Allah (SVT) söylüyor. O zaman bu sözlere dikkat sarf eden insanın kulağında, Sıddık-ul Ekber’in şu sözleri çınlaması lazım. “Ben aileme miras olarak, Allah ve Peygamberini bıraktım.”
Allah, Ona uyanları ne olarak tarif ediyor? Allah’a kendini teslim edenler kimdendir? Allah (SVT) Bizden ne istiyor? Şeyh Efendi buyuruyor; “Biz Allah’a hizmet ediyoruz diyoruz, ne yapıyoruz? Namaz mı kılıyoruz? İbadet mi ediyoruz? İbadet sizin için. Musa (AS) Kelimullah, Ulul Azam Peygamberlerden, Kitap verilmiş olan Peygamberlerdendir. Allah (SVT), “Ya Musa benim için ne yapıyorsun? diye sorduğunda, cevap verdi; İbadet ediyorum, Namaz kılıyorum Ya Rabbi dedi. Allah (SVT) onlar senin içindir dedi. Musa (AS) Oruç tutuyorum dedi, Allah (SVT) Oruç da senin içindir dedi. Hacca gidiyorum, Hac da senin içindir dedi. Ben Senin yolunda Zekat veriyorum Ya Rabbi dedi, Allah (SVT) o da senin içindir dedi. Hz Musa, Ya Rabbi Senin için ne yaptığımı bilmiyorum dedi. Ve Allah (SVT) ona cevaben buyurdu; “Beni sevenleri sev, Beni sevmeyenleri terk et.”
Biz Sadece buna uysak, sadece buna uyarak Allah’a olan Aşkımızı tamamına erdiririz. Allah’ı sevenlere ulaşmaya çalışırız. Çünkü onlara ulaştığımızda Allah’ın Sevgili Kulları, her daim Allah’ın İlahi Huzurundadır. Onlar Allah’tan ne isteseler, Allah verir. Allah (SVT), sor ve vereceğim der. Sor ne istiyorsan iste vereceğim. Ama onlara ulaşmak için sadece koşturup bir şeyler vermek, sahip olduğumuz şeylerden vermek değildir. Hayır, ona ulaşmamız düzgün Edebledir. Düzgün Saygı ve Edeb göstermekledir. Onların istedikleri budur. Çünkü her akıl ve her ilmin bittiği yerde, düzgün Edeb başlar. İşte o zaman düzgün Edeb sahibi olanlar o akla ulaşırlar. Bütün ilmin, bütün aklın insanlara öğrettiği şey Edeb’dir. şeytan edebini kaybetti. şeytan edebini kaybettiğinde yaptığı bütün ibadet, yaptığı her şey sıfırlandı. Ve Allah (SVT) şeytana emretti, “İlahi Huzurdan defol git ve seni nereye yolluyorsam, seni oraya ceza için yolluyorum, Kıyamete kadar orada bekle ve ondan sonra seni hesaba çekeceğim” dedi. Onun içindir ki, İnsan Edebini kaybettiğinde, o da İlahi Huzurdan kovulmuş olur.
Allah (SVT), bizden Allah’a Sevgili olanları sevmemizi istiyor. Şeyh Efendi buyuruyor; “Bir İnsan’ın ulaşabileceği en yüksek makam, Edeb sahibi olmaktır.” Şeyh Efendi bize, şeytanın İlahi Huzurdan nasıl kovulduğunu anlatıyor; “O Allah’ı sevdiğini iddia ediyordu. Ama Allah’ı sevdiğini iddia ettiği halde Allah’ın emrine karşı geldi. Hz Adem’e secde etmedi. İmtihan’a tutulduğunda, o aşkının sahte olduğu ortaya çıktı. O İlahi Huzurda Edebini kaybetti. O aşkının Allah’a değil, sadece kendisine ve istediği makamlara ait olduğunu gösterdi. Ve gerçek yüzü ortaya çıktı.”
Şeyh Mevlana Sohbetinde buyuruyor; “Aşk’ın en önemli şey olduğunu anlatıyor. Bu Aşk’ın Ademoğlu’na verildiğinden bahsediyor. O Aşk en büyük hazineyse, Edeb ise o hazinenin tutulduğu sandıktır. O hazineyi korur. Edeb sahibi olan insan, imtihan geldiğinde, Edebi sayesinde o imtihandan geçer. Çünkü Edeb insanları korur ve düzenler. Bir insan her türlü bilgiye sahip olabilir ama Edebi yoksa güvende değildir. Üzerinde koruması yoktur. Ve istenilen bilgiyi istediği zaman Edebsizliği yüzünden kaybeder. Şeyh Mevlana buyuruyor; “Kıyamet gününde Edeb sahibi olanlarla, edebsizler ayrılacak. Edeb sahibi olanlar Cennete konacak ve Edebsizler ise karanlığa atılacakalar ki onlar o karanlığa aitlerdir.” Evliya konuşurken Kur’an’dan konuşur.
Yasin Suresinde bildirildiği gibi, Allah (SVT) ne buyuruyor; BismillahirRahmanirRahim; “Gerçekten de Cennet mekanı’nın sahipleri, o gün mutluluk içinde meşgul olacaklar. Onlar ve eşleri o güzel gölgelerin altında makamlarına yerleştirilecekler. Onlara verilmiş nimetler, meyveler olacaktır. Onlar için istedikleri her şey verilecektir. En büyük Rahmet sahibi olan Allah’tan, onların üzerine Selam olacaktır. Ondan sonra Rabbimiz bildirecek, mücrimun (kusurlu olanlar) ayrılın, buradan uzak durun. SadakallahülAzim (36:55-59).
Edebi kitaplardan, videolardan öğrenemezsiniz. Edeb’i Edeb sahibi olanlardan öğrenebilirsiniz. Edebli insanlardan öğrenebilirsiniz. Kalbimizde huzur olması için, o selama ulaşmış olanlarla beraber olmamız lazım. Sahib’ul Seyf bize Peygamberler Sultanından şunu anlatıyor, Peygamber Efendimiz (SAV) buyuruyor; “Ya Rabbi benden, hakedildiğin şekilde ibadet etmemi isteme, çünkü bu imkansızdır. Ben bunu beceremem.” Aynı zamanda dedi ki; “Ya Rabbi, göz açıp kapayıncaya kadar, bir göz kırpma anı kadar bile olsa, beni nefsimle yalnız bırakma. Çünkü, kaybedenlerden olmaktan korkarım.” Peygamber efendimiz (AS) bize, nasıl nefsiyle hiçbir şey yapmadığını anlatıyor. Ve Allah (SVT)’nın, onu nasıl nefsiyle bir an bile yalnız bırakmadığını anlatıyor. Çünkü Peygamber Efendimiz her an daha yüksek makamlara çıkıyor ve yükseldikçe de Allah (SVT)’nın büyüklüğünü daha çok görüyor. Her an bir makamdan daha yüksek makama çıktığında, Allah’ın ona gösterdiği Rahmet’in büyüklüğünü anlamaya başlıyor. Bu yüzden diyor ki, “Ya Rabbi, hiçbir zaman sana layık olduğun şekilde ibadet edemem.” Ama burada yaptığımız en küçük sevaplar bile İnşaAllah kabul edilir ve yaptığımız büyük günahlar inşaAllah öbür tarafa geçmeden, bu dünyadan çıkmadan affedilir. Artık son günlere yaklaşıyoruz.” Sahib’ul Seyf Hakk’ı konuşur.
Bu Yol, bu Dergah, bu Cemaat İnsanları Edeb Makamına ulaştırmak içindir. Bu yüzden İnşaAllah kıyamet gününde, Edeb sahibi insanlarla beraber olalım. Selam sahibi insanlarla beraber olalım. Bu Yol, bu Dergah, bu Cemaat, insanları Edeb makamına ulaştırmak, sizin ne düşündüğünüze ve nelerden hoşlandığınıza göre değildir. Ve kolay değildir. şeytan ve nefis tabi ki size kafa tutacak, bağırıp çağıracak. İçinizden sizi şüpheye ve nefrete sevk etmeye çalışacak. Daha dün elimizi öpenler, sizi Allah’ın Huzuruna ulaştırmaya çalışanlara karşı, sizi ihanete sürüklemeye çalışacak. Bu Yolda, Edeb Makamına ulaşmak, bu yüksek makama ulaşmak basit ve kolay bir şey değildir. İnsanlar maneviyatları ile ulaşabilirler, kolaydır. Ama nefsleri ile ulaşması mümkün değildir. Burası nefsine tabii olanların yeri değildir. Biz Selam Sahibi olanların himmetini istiyoruz. Bu yolda durmaya çalışıyoruz. Bizim görevimiz takip etmek, bu Edebi öğrenmeye çalışmak ve Edeble hareket etmektir. Eğer Edeble hareket edersek, Rabbimizle, Resulümüzle, Şeyhimizle olan Aşkımızı koruruz. O zaman İnşallah bu dünyadan bu hazineyi koruyarak çıkmış oluruz.
İnşaAllah Büyük Veli Sultan Bahu’nun şu sözlerine uygun yaşayalım; “Gerçek bir Aşık, Sevdiklerinin elinden ölümü kabul edenlerdir. Yüzünü çevirmez. O Aşkı bırakmaz. Kılıçlar tarafından paramparça edilecek bile olsa, bedeli bu bile olsa, o Aşkı bırakmaz. Gerçek Aşk, Hüseyin ve Ali’nin Aşkıdır. Onlar hayatlarını verdiler ama Aşklarını vermediler.”
Allah bizi o Edebe ulaştırsın. Allah bize güzel Edebi öğreteceklerle beraber olmayı nasip eylesin. Allah bizi Gerçek Aşk’a ulaştırsın ve Aşkımızı korusun. Bu dünyada ve Ahirette Şeyhimizle beraber olalım. Allah’ın sözlerine uygun olanlardan olalım. Selamun Kavlen Min RabbirRahim. Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Cuma Hutbesi 16 Rebiül Evvel 1443 – 22 Ekim 2021