BismillahirRahmanirRahim
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdü senalar olsun. Kuranı Kerim’de şöyle buyuran Allah’a hamdü senalar olsun: BismillahirRahmanirRahim “Tâ. Hâ. Biz, Kur’an’ı sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik. Biz, Kur’an’ı sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik. (Kur’an) yeri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından peyderpey indirilmiştir. Rahmân, Arş’a istivâ etmiştir. Göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan şeyler ile toprağın altında olanlar hep O’nundur. Eğer sen, sözü açıktan söylersen, bilesin ki O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. Allah, kendisinden başka ilâh olmayandır. En güzel isimler O’na mahsustur.” Sadakallahul Azim (20:1-8)
Salat ve selam Allah tarafından övülen Hz. Taha, Hz. Yasin, Seyyidena Muhammed (AS)’ın üzerinde olsun. Hz. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Peygamber Efendimiz (AS) şöyle demiştir: Salavat getiren Ehli Beytimi de dahil etsin, ebedi bir sevaba nail olmak isteyen de şu Salavatı okusun: Allah’ım! Efendimiz, Nebi’n Muhammed’e ve Müminlerin anneleri olan hanımlarına ve soyuna salât ve selam eyle, tıpkı Hz. İbrahim’e ve onun aile fertlerine salat ve selam ettiğin gibi ya Rabbi. Şüphesiz Sen methedilmeye layık azâmet sahibisin.” (Ebu Davud)
Salat ve selam onun Mübarek Sahbelerinin üzerinde olsun özellikle de Dört Hulefayı Raşidin; Hz. Ebu Bekir es-Sıddık, Hz. Ömer el-Faruk, Hz. Osman el-Gani, Hz. Ali el-Mürteza ve Son Güne dek onları takip edenlerin üzerinde olsun. Ya Rabbi, tüm yolların sonunu kendi Yollarının başına koyan Nakşibendi Yolunun Haceganı, Meşayıhımıza salat ve selam eyle. Ya Rabbi, Osmanlı Nakşibendi Şeyhi, Senin Aslanın olan Şeyhimiz, Sahibul Seyf Şeyh Abül Kerim el-Kıbrısi el-Rabbani’ye salat ve selam eyle. Ya Rabbi, salat ve selam 800 yıl boyunca kılıçlarıyla Ümmetin üzerini huzur ve adaletle gölgelendiren Mübarek Osmanlı Padişahlarına salat ve selam olsun. Ya Rabbi, onları sevenleri sev ve onlara dil uzatanlara lanet et. Ya Rabbi onları bu dünyaya geri getir. Amin.
Ya Eyyuhel Müminun! Ey İman Edenler! Muharrem Ayındayız ve inşaAllah er-Rahman bu gece Aşure’ye gireceğiz. Senenin en mübarek günlerinden bazılarının içerisindeyiz, onları mübarek bir şekilde geçirmemiz lazım. Resulullah (AS) diyor ki: “Ramazan’dan sonra en hayırlı olan oruç Allah’ın Ayı Muharrem’de tutulan oruçtur.” (Müslim) Yine Peygamber Efendimiz (AS) diyor ki: “Aşure’de oruç tutunuz çünkü şüphesiz Allah’ın geçen senelerin günahlarını affetmesini ümit ediyorum.” (Tirmizi) Hzç İbn Abbas (RA) ise, “Peygamber Efendimiz (AS)’ı Aşure günü ve Ramazan’da oruç tutmak için heycanlanıp, tercih ettiği başka bir gün görmedim.” diyor. (Buhari)
Peygamber Efendimiz (AS)’ı heyecanlandıran şeye bizim de heycanlanmamız lazım. Şeyhimiz bu günlerde heyecanlanırdı, bize de kalbimizi ve ruhumuzu bu günlere karşı heyecanlı tutmayı öğretti. Şeyhimiz diyor ki: “Ne kadar heyecanlısın? Buna karşı kalbinde ne kadar Aşk var? Hayatına heyecan kat. Yarın, aşk ile uyan. Yarın o aşk ile hareket et.”
,
Allah’ın Peygamberleri ve Allah’ın Dostları neden bugün karşısında heyecan duyuyorlar? Aşure’yı bu kadar özel kılan şey nedir? Dinimiz veya maneviyatımızla ilgili bir şeyler keşfetme arzusunu kaybettik. Arzumuz sadece bu dünyada nasıl yaşayacağımız ve bu dünyada nasıl lüks bir hayat yaşayabilirimden ibaret olmuş. Günümüz Müminleri, günümüz Müslümanları her şeyi aynı şekilde yapmaktan memnun. Rutin bir hayat sürüp gece yatıp sabah kalkmak yetiyor. Lakin her gün yeni bir gündür. Her gün farklı bir gündür. Sana verilen her nefes Allah (SVT) tarafından verilmiş bir hediyedir. Mübarekler, Rabbinize karşı şükredin diyerek insanları uyandırmaya çalışıyorlar. Uyanın ve Onun Hizmetine koşun! Her anın farklı bir sırrı vardır, her biri Allah’ı razı etme şansını taşıyor. Uyanın.
Aşure, Allah (SVT)’nın insanlar için verdiği işte bugünlerden, bu şanslardan biridir. Peygamber Efendimiz (AS)’ın amcası Hz. İbn Abbas (RA) bize bir Hadisi aktarıyor: “Aşure günü oruç tutan kimseye on bin meleğin manevi sevabı kendisine bahşedilir. Oruçlu bir kimseye Aşure gününde iftar veren kişi, Ümmeti Muhammed’in tamamına karınları doyana dek yemek yedirmiş gibi olur.” Bunun karşısında insanlar şöyle demişler: “Ya Resulullah! Öyle görünüyor ki Allah, Aşure gününü geri kalan tüm günler karşısında üstün tutmuş.”
Peygamber Efendimiz (AS) şöyle buyurdu, “Evet. Allah (SVT) semaları Aşure gününde yarattı. Dağları aşura günü yarattı, Denizleri aşura günü yarattı, Kalemi aşure günü yarattı, Levhü aşure günü yarattı. Adem aleyhisselamı aşura günü yarattı. Adem aleyhisselamı aşura günü cennete koydu. İbrahim aleyhisselam, aşure günü doğdu. Allahu Teale Onu aşura günü ateşten kurtardı. Oğluna kurban fedaisini aşura günü yolladı. Firavun, aşura günü suda boğuldu. Allah’u Teala Eyyub aleyhisselamı hastalık belasından aşura günü kurtardı. Allah’u Teala dem aleyhisselamın tevbesini aşura günü kabul buyurdu. Allah’u Teala Davut aleyhisselamın günahını aşura günü kabul buyurdu. İsa aleyhisselam, aşura günü doğdu. Kıyamet aşura günü kopacaktır.”
İşte gireceğimiz mübarek gün budur. Aşure Gününde gerçekleşen en büyük olaylardan biri de Allah (SVT)’nın Nuh Peygamberi (AS) ve ona tabii olanları bu günde kurtardı. Nuh (AS)’ın Gemisi Aşure Gününde selamet buldu. Şeyhimiz, Sahibul Seyf, Nuh (AS)’ın olayının Aşure’nin en büyük gerçek manalarından biri olduğunu söylüyor. Allah Dostaları böyle kelimeler sarf ettiğinde bizim oturup düşünmemiz gerekir. Bu tarihte bu kadar önemli olan şey nedir, özellikle de bizim için, Ahir Zaman müminlerinin çıkarması gereken ders nedir.
Sahibul Seyf diyor ki: Nuh (AS), Allah’a asi olduklarından dolayı kavmi onu çok sıktı ve sadece ellerini açıp bir kere dua etti. Onlara binlerce kez geri gitti. Yüz yıllarca. Bir sene değil, elli sene değil, bir yüz yıl değil, altı yüz yıl, yedi yüz yıl boyunca durmaksızın onlara gidip geliyordu, “Rabbinize geri dönün. Bu nefsani hayatı bırakın. Rabbinize geri dönün” diyordu. Onlar da, “Sen kimsin bize ne yapacağımızı söylüyorsun? Bize ne söyleyeceksin? Biz istediğimiz gibi yaşayacağız. Aynı Ahir Zamanın insanları gibi yapacağız. Onlara birşey açıldı da Ahir Zamanın insanlarını gördüler. “Onlar istediklerini yapıyorlar. Biz de istediğimizi yapacağız. Sen bizim ne yapacağımızı söyleyemezsin.” dediler. Nuh (AS)’a sövüp onu dövdüler. Onlar geri gitti, çünkü geri dönmezlerse başlarına ne geleceğini görüyordu. Dinlemediler.
Sonunda da onlardan bıktı. Ellerini açıp, “Ya Rabbi, Sana itaatsiz olan tek birini dahi yeryüzünde bırakma” dedi. Sadece bir dua. Anında cevap geldi, “Kabul ettim. Gemiyi hazırla. Geri kalanlar için son kurtuluştur. Onları buraya çağır. Gelenler için burası selamet olacak.” Gemiyi hazırladı. Yine onu dinlemediler. “Ey Adem’in çocukları, ben ne yaptığımı biliyorum”. Nuh (AS), “Ne istediğimi ve başınıza ne geleceğini biliyorum. Gaflette olmayın. Geri dönün. Benim yapabileceğim bir şey kalmadı artık.” diyordu. “Delirdin sen. Dünya güzel. Sen kafayı yedin. Gittin dağ başına gemi kurdun. Ne kadar da ahmaksın!”
Kendi çocukları, kendi hanımı ona asi oldu. Onlar için ağladı ama umursamadılar. Son emir gelene kadar nefisler çıldırıyordu. “Artık kimseyi çağırma. Gemiye kim bindi ise tamam, şimdi kapıyı kapat.” Kendi oğluna “İçeri bin!” diye bağırıyordu. Allah, “Onu da bırak. O senin oğlun ama Benim de kulumdur. Onu yaratan Biziz. Kafirlerden oldu, onu dışarıda bırak” dedi. Kapıları kapattı. O gemiye binenler haricinde yeryüzünde olan tüm insanlar helak oldu.”
Ey İman Edenler! Uyanın ve bu sözlere kulak verin. Bu sözlerden ders çıkarın. Nuh (AS)’ın isyankar kavmi, Ahir Zamanın insanlarını gördüler ve “biz de böyle isyankar olmak istiyoruz, aynı onlar gibi olmak istiyoruz” dediler. Tıpkı onlar gibi istediğimizi yapmak istiyoruz. Biz o zamanda yaşıyoruz. Peki ne oldu? O zaman Allah’a sevgili olan Nuh (AS) sadece bir dua etti ve o dua Allah’ın cezasını getirdi. O insanları çağırıyor, Doğru Yola dönmeleri için onlara yalvarıyordu. Ama Allah ona dur emri verdi. Sel zamanı geldiğinde, gökyüzünden asit yağmurlarının yağma zamanı geldiğinde Allah (SVT) onları çağırmayı bırak, kapıları kapat dedi.
Ona gülen insanlar, onunla dalga geçenler, ona sövenler, onu dövenler sonunda anladılar. Yağmur tenlerine dokunduğunda ve yanmaya başladıklarında sonunda anladılar ve gemiye binmek için yalvardılar. Gemiye binmek için çığlık attılar. Ama Allah (SVT) ona “Kapıyı kapat” dedi.
Bu durumun ne kadar fena olduğunu anlıyor muyuz? Kendimizi o duruma koymamız gerekiyor. Kendini Nuh’un Gemisinde görme. Kendini geminin dışında gör. Sultanul Evliya diyor ki: “Sular yükseldiğinde bir kadın çocuğunu taşıyordu. Sular yükseldikçe onu yukarıya kaldırdı. Sular yükseldi ve başının üzerinde taşıyordu. Sonunda su onu boğacak seviyeye ulaştığında çocuğunu ayaklarının altına alıp kurtulmak için kendi çocuğunun üzerine çıktı. Can tatlıdır da o yüzden. Onun üzerine çıktı, bunu yaptı, bunu yaptı. Allah’a sığınırız.” Şeyhimiz ise bunu açıyor çünkü Nuh (AS)’ın kalbinde neler olduğunu biliyordu. Şeyhimiz diyor ki: “Nuh (AS)’ın insanları boğulurken, çığlık atıp, ölürken gördüğünde çok mutlu olduğunu mu sanıyorsun? Gemide bunun keyfini çıkardığını mı sanıyorsun? Öyle mi sanıyorsun? Hayır, öyle değil. Onlar için ağladı. 950 yıl boyunca onlar için ağladı.”
Allah’ın Peygamberleri ve Onun Dostları uyarıcıdırlar. Ama en yumuşak kalplere sahipler. Beni Adem’in isyankarlığını gördüklerinde ise kalpleri parçalanıyor çünkü gelecek olan cezayı görüyorlar. Günümüz Beni Adem’inin, 21. yy insanlarının Allah’ın Gazabını çektiğini söyleyebilir miyiz? Allah’ın cezasının kapıda beklemediğini söyleyebilir miyiz? Selamete gelin, gemiye gelin diyen kimseler ise çok azaldı. Evet Ahir Zaman’da gemiler var. Onlar Peygamber Efendimiz (AS)’ın Ehli Beytidir. Onlar gelen cezayı görüyorlar. Şeyh Efendi diyor ki: “Ateş seli gelecek. Bunu görenler bağırıp çağırıyorlar, “Geri gelin, geri dönün. Kim olursan ol, nefsani yaşam tarzlarınızı bırakın. Secde edin, mağfiret dileyin ki selamet bulasınız. Başka selamet yok. Ateş seli gerçekleşmek üzere.” diyorlar. İnsanoğlu hala Nuh (AS)’ın kavmi gibi vahşi şekilde koşturuyor, bu da tüm dünyayı alıp götürecek. Tüm dünya bunun içinde batacak. Selamet yok. Selamet sadece koruma altında olup Peygamber Efendimiz (AS)’a sıkıca tutunanlarla gelir. Peygamber Efendimiz (AS) diyor ki, “O zaman kurtuluş benim Ehli Beytimdedir. Onlara koşun. Onların etrafında olun. Onlar Nuh (AS)’ın Gemisi gibidirler. Selamet bulursunuz o zaman, başka selamet yok.” Bu sözleri ciddiye alın, çok ciddi sözlerdir bunlar.”
Lakin insanlar Selamet Gemilerine nasıl davranıyorlar? Aynı Nuh (AS)’a davrandıkları gibi. İnsanları onları reddediyor, onlarla dalga geçiyor ve suistimal ediyorlar. Evet, Aşure’ye giriyoruz. Peygamber Efendimiz (AS)’ın torunu Hz. Hüseyin’in şehit edilmesini andığımız gün. Kerbela’da onu ve ailesini sudan kestiler. Ona biat eden binlerce kişi ihanet etti ve geriye etrafındaki 72 kişiyle beraber kaldı. Bunu anıyoruz. Şeyhimiz, o Ehli Beyt’tendir, Hz. Hüseyin’in Torunlarından biridir ve bunu anmayı bize o öğretti. Gerçek manada. Sahte, duygusal, vahşi, intikamcı, nefret dolu bir şekilde değil. Hayır, bunun yerine oturup o gün olanları düşünüp hatırlamayı öğretiyor. Hz. Hüseyin ile beraber olacağımızı varsaymak yerine bizim nefslerimiz bizi Yezid’e çekiyor diyebilmektir, Allah bizi bundan korusun. Şeyh Efendii çocukluğunda bile Aşure’de su içememeyi öğrettiklerini söylüyor. Çocukluklarında bile Hz. Hüseyin’i hatırlamak için su içmemeleri öğretilmiş. Bunun yerine oturup düşünelim onu kim öldürdü?
Onu öldürmeye kim geldi? Hristiyanlar mı yoksa Yahudiler mi yoksa Mecusiler miydi? Hayır. Müslümanlardı. Aşure sabahı Kerbela’da uyanıp Sabah namazını kılan insanlardı. Namazı kılarken de otururken Allahumme Salli ala Muhammed ve ala Ali Muhammed (Allah’ım Muhammed ve Ailesine Salat ve Selam olsun) diyorlardı, sonra da Hz. Muhammed (AS)’ın yaşayan son torununu katletmeye gittiler. Şeyh Efendi de bize diyor ki kendine bakıp ben Hüseyin’im veya Hür’üm veya ben Abbas’ım deme. Çünkü ihanet edenler kesinlikle bizden daha iyi kimselerdi. Neden bizden daha iyiler? Çünkü Peygamber Efendimiz (AS)’ın arkasında namaz kıldılar, çünkü onunla birlikte yemek yediler, çünkü onunla birlikte oturdular. Ona hizmet ettiler. Yezid, Hz. Hüseyin ile birlikte oyun oynuyordu. Çocukluklarında el tutuşuyorlardı ama şeytan ve nefs onun peşini bırakmadı. Bu Müslümanlar için muazzam bir derstir.”
Demek ki Şeyh Efendi, o zamanda onlara o işi yaptıran ve sana da yaptırabilecek olan Yezid’i, o hayini bulmaya bak, kendi şeytanına bak ve kendi nefsine bak. Onlara Peygamber rehberlik ediyordu ve buna rağmen ihanet ettiler. Günümüz Müslümanlarının çoğuna rehberlik eden kim? İçinde olan o şeyi bul, birini sevip, ona dua edip, her namazında onu anıp sonra da onu ve ailesini öldürmeye sürükleyecek şeyi bul. Bizleri sevenlerin, arkamızda namaz kılanların, ellerimizi ve ayaklarımızı öpenlerin, dualarında bizi zikredenlerin şimdi bize en çirkin sözlerle iftira attıklarını görüyoruz bu günlerde. Bu bizim içimizde var. Nefsimiz bu kadar tehlikeli ve nefsimiz bu kadar kötüdür. Mevlana Rumi Hazretlerinin dediği gibi ve bizim de sürekli tekrarladığımız gibi: “Din senin Hüseyin’indir, arzuların ise domuz ve köpeklerden ibarettir. Hüseyni öldürüp arzularını besliyorsun. Nasıl olur da Yezid’e söversin? Sen kendi Hüseynine Yezid olmuşsun.”
Şeyhimiz bu sözlerle bize bunu açıyor: “Bu masal değil. Bunun ehemmiyetini hiçbirinizin idrak etmediğini biliyorum. Biliyorum. Belki idrak edersiniz. Bu dünya ve içindekilerle birlikte hiçbir şey kurban etmeye değmez. Bana inanın. Kendinizi Allah, Peygamberi ve Onun Dini için kurban edin başka hiçbir şey için değil. O zaman, sonsuza dek yaşarsın. O zaman sonsuza dek yaşarsın, bunu sonsuza kadar kazanırsın. Peşinden koştuğun herşeyi bir gün seni terk edecek. Bu dünya hainlerin dünyasıdır. Unutma, erkek olsun kadın olsun. Hiçbir erkek kendini Yezid’en daha iyi görmesin. Hiçbir erkek kendini Hz. Hüseyin’e ihanet edenlerden daha üstün görmesin. Hiçbir kadın kendini Hz. Hasan’ı zehirleyen hanımından daha üstün görmesin. Oradaki nefsin aynısı senin içinde. Buna gerçekten inanırsan o zaman muhakkak Hüseyin’in tarafında olursun. O zaman kesinlikle kendini gece gündüz düzeltirsin.”
Hiçbir şey bundan daha ciddi değildir. Hiçbir şey nefsimizi bilmekten daha ciddi değildir. Çünkü bu kötülük karşısında uyanmazsak bir gün kendimizi Yezidin ordusunda bulabiliriz, sabah namazını bitirip, zikri, salavatı bitirip kendimizi zamanımızın Hüseyin’i öldürmeye hazırlanırken bulabiliriz. Kendimizi zamanımızın Musa’sını kovalayan Firavunun ordusunda bulabiliriz. Kendimizi Hz. İsa (AS)’ı öldürmek için koşturanlar arasında bulabiliriz. Ama Semadan tek bir çığlık geldiği zaman her şey gerçek olur. İşte o zaman toz bulutu diner de kim at, kim eşek belli olur.
Ey Müminler! Müridler! Uyanın ve akıllı olun. Uyanın ve oynamayı bırakın. Uyanın ve mücadelenize devam edin. Son Olaylara kalan süre git gide azalıyor. Geminin kapısı kapandığında artık selamet yoktur. Mağfiret ve tövbe kapılarının kapanacağı bir gün gelecek. İlahi İntikam kapılarının açıldığı gün gelecek. Eğer bizler o zamanda isek nereye gideceğiz?
Allah bizleri bundan korusun. Allah bizleri zamanımızın Evliyasına, zamanımızın Ehli Beytine, zamanımızın Selamet Gemisine, Şeyhimize, Sahibul Seyf Şeyh AbdülKerim el-Kıbrısi el-Rabbani’ye ulaştırdı, Büyük Şeyhimiz Sultanul Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el-Hakkani ve Nakşibendi Tarikatının Büyük Şeyhlerine ulaştırdı.
Tüm kainatın var olduğundan itibaren beklediği günlerin eşiğindeyiz. Uyanmamız lazım, Rehberimizin yanında kalmamız lazım, vazgeçmememiz lazım. Nefsimiz karşısında pes etmememiz lazım. Şüphelerimiz ve zayıflıklarımız karşısında pes etmememiz lazım. Şeyh Efendi diyor ki: “İnan bana Hz. Mehdi’nin hiçbirimiz ihtiyacı yok. Bizim ona ihtiyacımız var. Onun bize ihtiyacı yok. Semalardan desteklidir o. Mekler tarafından destekli. Gerçekleşecek olan olaylar daha önce bu dünyada hiç olmadı. Mehdi Zamanında dünya değişecek, herşey değişecek. Dünya Cennet gibi olacak ama savaştan sonra, önce değil. İsa (AS) nüzul edip deccal ve zalimleri, kafirleri bitirdikten sonra. Yeryüzünde nefes alan hiçbir şeytan kalmayacak. Hepsi kopmaya girecek, nefes alamayacaklar. Yerlerinde kalacaklar, İsa (AS) bu dünyadan ayrılana kadar. Hiçbir şeytan etrafta dolanıp fitne yapamayacak ve şeytani insanlar da kalacak. Bu gerçektir. Bu Şeyhimizden bize geçen ilimdir. Kitaplarda geçmez. Size kitaptan okumuyorum. Sadece bilenler izliyor ve biliyorlar. Geri kalan dinlemek zorunda.”
Allah Dostlarını dinleyenlerden olalım. Aşure Gününde mağfiret ve Rahmet bulanlardan olalım. Tövbemiz kabul olsun. Ona iyi kullar olmamız için bize güç kuvvet versin. Nefslerimize karşı mücadele etmemize yardım etsin.
Hz. Hüseyin’in, Kerbela’da Yezid’in ordusunu gördüğünde yaptığı dua ile bitiriyoruz: “Allah’ım! Her zorlukta sana güvenirim. Her zorlukta destekçim Sensin. Yoluma çıkan ve kalbimi parçalayan her zorlukta, arkadaşlarım bana ihanet ettiklerinde, düşmanlarım kutlama yaptıklarında her zaman yardım için Sana döndüm, Sen de her zaman benim için oradaydın. Herşeyi veren, sağlayan Sensin, ben de Sana yalvarırım. Bugün dahi Senin yardımın için Sana yalvarırım.” Amin. Allah bizleri Hüseynilerle birlikte tutsun ve Yezidilerden olmaktan kurtarsın. Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Cuma Hutbesi
9 Muharrem 1442
28 Ağustos 2020