BismillahirRahmanirRahim

Bütün hamdü senalar Allah’adır. Alemlerin Rabbi olan Allah mübarek Kuranı Kerim’in Nur Suresinde şöyle buyuruyor. BismillahirRahmanirRahim; “Allah’a itaat edin, Peygambere (sav) itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, ona yüklenen sorumluluk ancak ona ait, size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. eğer ona itaat ederseniz doğru yolu erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir. Allah içinizden iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi, onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğini, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir. namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, resule itaat edin ki size merhamet edilsin. inkâr edenlerin Allah’ı yeryüzünde aciz bırakacaklarını sanma. onların varacağı yer cehennemdir. ne kötü varış yeridir o. Sadakallahül Azim.

Salat ve selamlar peygamberlerin sultanı seyyidina ve Mevlana Muhammed aleyhisselatu vesselam’a olsun. ne zaman ki bir Allah kulu salavat getirsin, bir melek o salavatı alıp Allah’ın huzuruna çıkarır. ve bununla Allah emreder: “Bu salavatı al, kulum Muhammed aleyhisselatu vesselamın Ravz-i şerifine götür ve o salavatla o kişi için şefaat ve af dile. ve o salavat o kişinin gözünü nurlandırsın tazelendirsin.”

Salat ve selamlar onun üzerine, onun mübarek asil ailesine, mübarek sahabe i kirama özellikle dört hulafa-i raşidin hazreti Ebubekir  es-sıddık, hazreti ömer el Faruk, hazreti Osman El-gani hazreti ali el murtaza ve onları son güne kadar takip edenlere olsun.

Salat ve selamlar bu asil Osmanlı yolunun meşayihlerine olsun. muhteşem Osmanlı sultanlarına salat ve selam olsun. Allah onları sevenleri sevsin, Allah onlardan nefret edenlere lanet etsin. Amin. Allah onların haklarının iadesini hızlandırsın.

Ey İnananlar! hutbede verilen nasihat kişinin rabbine olan takvasını arttırır. Allah SVT’ya teslimiyetini arttırır. Allah’a tabii olan kişi, Allah kulu olmaya çalışan kişi ihsan bilgisiyle Yaşar. her anını aklına mukayyet olarak ayık ve Allah korkusuyla geçirmeye çalışır. bugün hazreti ibrahim ibni Ertem KS’nın mevlidini idrak ediyoruz. bir seferinde bir adam gelip kendisine sormuş; “ey efendim ben kendime mukayyet olamıyorum, kendimi kontrol edemiyorum, bana yardımcı olacak nasihat verir misiniz?” Hazreti İbrahim ibni Ethem KS cevaben buyuruyor; “Eğer şu 5 şartı kabul edersen ve bu 5 şartı hayatına uygularsan, senin asiliğin artık sana dert açmayacaktır.

1-“Eğer günah işleyeceksen, Allah’a asilik yapacaksan o zaman Allah’ın verdiği rızıklardan yemeyeceksin.” o adam cevaben şaşırarak yine soruyor “nasıl onun rızkından yemem? dünyadaki her şey ona ait değil mi?” ve hazreti ibrahim ks ona tekrar cevaben söylüyor; “her şey onunsa o zaman hem onun rızkından yiyip, hem de ona asilik edebilir misin?”

2-“Ona asilik edeceksen onun mülkünden çık. onun sahip olduğu yerlerden ayrıl.” adamcağız gene şaşırıyor. “bu bir öncekinden daha da zor. onun olmadığı, onun sahip olmadığı yer var mı?” ibrahim ibni ethem hz tekrar hatırlatıyor; “o zaman hem onun rızkını yiyip, hem onun mekanında yaşayacaksın, hem de ona asilik mi edeceksin?”

3-“Onun rızkından yiyip, onun sahip olduğu yerde yaşarken, ona asilik edip günaha gireceksen, onun görmediği bir yere git, ona orada asilik et.” Adam, “ey efendim bu nasıl bir şey? Allah en gizli olanı da bilen değil mi?” hazreti ibrahim ibni etem cevaben, “o zaman ona nasıl asilik edebilirsin? onun rızkını yiyorsun, onun mekanında, onun sahip olduğu yerde yaşıyorsun ve o hiçbir şeyi görmeyecek mi?

4-“Ölüm meleği Azrail aleyhisselam geldiğinde, senin ruhunu kabz edeceği zaman ona de ki, “bana biraz daha zaman ver. tövbe edeyim ve güzel ameller, sevaplar işliyeyim.” adamcağız gene şaşırmış; “ölüm meleği beni dinlemez ki.” “madem ki ölümü kendinden uzak tutamıyorsun, tövbe edecek kadar bile vakit bulamıyorsun, ölüm kapıyı çaldığında sana daha fazla vakit gelmeyeceğine göre, nasıl kurtulacağını zannediyorsun?”

5-“Cehennem melekleri gelip de seni cehenneme götürecekken onlarla birlikte gitme.” “ya hazret ben istesem de istemesem de onlar beni götürecekler.” İbrahim’in ibn ethem hz tekrar söylüyor; “o zaman nasıl kurtulacağını sanıyorsun? adamcağız “efendimiz bu kadar yeter, bu kadar yeter. Allah beni affetsin, ne olur Allah beni affetsin ona tövbe ederim.”

İşte hazreti ibrahim ibni Ethem’in sözleri haktır, onlar gerçektir ve kişiyi doğru yola sevk eder. bu sözlerin çok derin manası vardır. bu sözler kişiyi ihsan’ın derinliğini anlamaya çağırır, ki bu peygamber efendimiz aleyhisselatu vesselam ile cibril aleyhisselam arasında geçen, peygamber efendimizin ihsan’ı açıkladığı hadis-i şerifte gizlidir. Allah’a sanki Allah’ı görüyormuş da sana ibadet edin, ona hizmet edin ve eğer onu göremiyorsanız bilin ki kesinlikle o zaten sizi görüyor. hazreti ibrahim ibni Ethem kaddesallahu sırrahu’nun verdiği bu 5 nasihatın içinde, düşünen ve anlayan kişi ihsanı anlamaya başladığında, kesinlikle o kişinin utanç sahibi olması gerektiğini gösteriyor. çünkü kişinin bu bilgiyi bu öğretileri anlayabilmesi için kalbinde utanç olması lazım. ancak o utançla allah’ın varlığını, Allah’ın büyüklüğünü, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmayacağını anlayabilir. ancak utanç içinde olan kişi allah’a karşı asilik içinde duramaz.

hazreti Abdullah ibni Mesud RA, Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam dan bildirdiği hadis’e göre, bir gün peygamber efendimiz sahabeyi kirama “Allah huzurunda iken tevazu sahibi olun ve utanın, çünkü bu Allah’ın hakkıdır buyurmuştur.” ve oradaki kişilerden bazıları “Ya Resulallah biz kesinlikle utanç sahibiyiz Elhamdülillah dediler.” ve Efendimiz aleyhisselatu vesselam açıkladı, “hayır o şekilde utanmak değil. utanmak ve tevazu sahibi olmak, Allah’ın huzurunda onun hak ettiği şekilde davranmak, aklına hakim olmaktır. aklından geçenlere hakim olmaktır. midesine hâkim olmaktır. midesini doldurduğu şeylere dikkat etmektir. kişinin ölümü ve hastalıkları hatırlamasıdır. Kim ki ahireti arzular, o kişinin dünyanın süslerinden vazgeçiyor olması lazım. kim ki bunu Allah’ın huzurunda utanç içinde yapmaya devam eder, Allah’ın hakkı, Allah’ın hak ettiği budur. ve efendimiz aleyhissalatü vesselam açıklamaya devam etti. benden önceki peygamberlerin de söylediği sözlerden biri, “eğer utancınız kalmadıysa ne istiyorsanız onu yapın.”

Kişi gaflet içindeyse ve Rabbinin farkında değilse, o zaman utancı da olmaz. onun içindir ki Şeyhimiz bize her zaman bunu hatırlatır ve öğretir. Akıl, iman ve tevazu hep bir aradadır. akıl kişiye iman getirir. iman ise tevazuyla birliktedir.

Aklını kullanan insan gaflet içine düşmeyi reddeder. her daim Rabbinin onu seyrettiğinin farkındadır ve o farkındalıkla utanç sahibidir, yaptıklarından utanç duyar utanç duyulacak şeyleri yapmaktan kendini esirger. allah’a karşı gelmekten korkar. Şeyhimiz Sahibul seyf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi er-Rabbani Kaddesallahu sırrahu buyuruyor; “eğer aklınız varsa, zekanızı kullanıyorsanız iman sahibi olmanız lazım. çünkü iman akılla beraberdir, akılla gelir ve akılla gelen iman da tevazuu beraberinde getirir. tevazu utanç sahibi olmaktır. öncelikle rabbinden utanmaktır. onu her daim izlediğini bilmektir. rabbinin onu yarattığını ve her daim izlediğinin farkında olmaktır. Allah belli şeyleri yapmamızı bize emretti. belli şeyleri de yapmamamızı bize emretti. Allah’ın bizi yapmamızı emrettiği şeyleri yaparsak, Allah’a sevgili kul oluruz. ama Allah’ın bize yapmamamızı söylediği emirlere itaat etmezsek ve yapmaya kalkarsak o zaman hayatımız ve ruhumuz hayvani hale gelir, hayvanlaşırız.”

Başka bir sohbetinde Şeyhimiz KS şöyle tarif ediyor. “Kim güvendedir? sadece takva sahibi olanlar güvendedir. ve takva sahibi olmak sadece sözde değildir. benim takvam var diyerek olmaz. takva sahibi olan insanlar, Allah’ın yapmayın, durun dedikleri şeylerde yapmayanlar duranlardır. ve allah’ın yapın dedikleri şeyleri yapmak için koşturanlardır. Allah yolunda Allah rızası için ne kadar çok yaparlarsa, makamları da o kadar yükselir. ve hiçbir zaman gelip de, Adem oğullarının etrafında ben bunu yapıyorum, ben şunu yapıyorum diye övünmez. bunu rableri ile kendileri arasında sır olarak tutarlar. bir damla aklı olan, bir damla bilgisi olan bunu görmesi lazım. eğer bunu göremiyorsanız o zaman körleştiniz. bugün insanlar körleşmiş vaziyette. bugün adem evladı tamamen körlüğün içine düşmüş vaziyette. ve hazreti adem aleyhisselam dahi insanlığın bu haline ağladı. evet hazreti adem aleyhisselam affedildi. yaptıklarından pişman oldu, tövbe etti, af diledi ve affedildi. dünyaya yollandığında Sri lanka’da tek ayağının üstünde durdu. o dağın en üst noktasında, dağın zirvesinde tek ayağının üstünde durup 300 yıl ağladı. kendisi için ağlamadı bütün insanlık için ağladı. sizler için ağladı. siz bundan hiç utanmıyor musunuz? halinize bakın, 3 dakika durup, 3 dakika için bile allahu ekber deyip rabbinizin önüne, huzuruna geçmiyorsunuz. günde 24 saat var. 24 saat içinde 5 farz namazı hesaplasanız sadece farzlarınız 10 dakikadan fazla tutmaz. 24 saatte 10 dakika. Rabbinizin önünde 10 dakika bile durmaktan acizsiniz.

Adem aleyhisselam tek ayağının üstünde 300 yıl durdu sizin için, bizim için, affedilmek için af için ağladı. 24 saat içinde 5 dakika duramıyorsunuz. ama iddia etmeye gelince, 24 saat hiç durmadan kendinizi inanan addediyorsunuz. ben inananım diyorsunuz, hiç utanmıyor musunuz kendinizden? geri dönün, tövbe edin, af dileyin. ve bu yaptığınız saçmalığı bırakın. çünkü orada oturup da ahkam kesmek kolay. ben mehdi’ye inanıyorum, mehdiyi bekliyorum demek kolay. Mehdi aleyhisselamın yanına bile yaklaşamazsınız? kimsiniz ki siz? ancak takva sahibi olanlar onun yanında duracaklar? onlar zaten Mehdi aleyhisselam’ın yanındalar. onunla beraberler. Evet siz körsünüz.

Uyanın kendinize gelin. bu körlüğünüz sizi kurtaracak değil. bu körlük size Rabbinizden gelmiyor, sizi kör eden kendi nefsinizdir. nefsiniz sizi körleştiriyor, yüzünüzü köreltiyor, gözünüzü körleştiriyor, kalbinizi köreltiyor. nefsani olmuşsunuz hak iddia ediyorsunuz ve allah’a asisiniz. hiçbir şeyiniz değişmiyor ve bu asilik de devam edip yanlış yönde koşmaya devam ettikçe, kendi kendinize daha fazla ateş hazırlıyorsunuz. ateşi bırakın bir iğnenin acısına bile tahammül edemezsiniz. bir iğne acısıyla dahi başa edemezsiniz.

İşte kişi böyle bir körlük içindeyken, o körlükten kendi başına kurtulamaz. illaki bir rehbere ihtiyacı vardır. ancak bir rehberle görmeye başlayabilir. artık ahir zamanın da ahirindeyiz. sona yaklaştık. şeytan insanları öyle kandırmış ki, herkes kendini sırat-ı müstakimde devam ediyorum zannederken cehennemi boyluyorlar. onun içindir ki Rahbere muhtaçlar. ancak bir rehberle kendi körlüklerini görebilirler, gözlerindeki pislikleri çıkartıp yürümeyi öğrenmeye başlayabilirler. ve nefs hiçbir zaman bir rehbere tâbi olmak istemez. ama ruh rehbere muhtaçlığını bilir ve aslına dönmek için bir rehber aramaktadır. Ruhun özünde rehbere teslimiyet vardır.

Büyük Şeyhimiz Sultan’ul Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el-Hakkani Kaddesallahu sırrahu, rehberlerin bu ilahi görevini şöyle anlatıyor; “Benim görevim ve benim seviyemde olanların hepsinin görevi insanları inandırmaktır. Şeyhlerin görevi budur. bir kişiye inanmadan bir şeye inanmak mümkün değildir. çünkü dinleyebilmek için kalbin açık olması lazım. çünkü ancak bir şeyh’e inanan ve tabi olan kişi, kendi başına göremeyeceğini duyamayacağını ve bulamayacağını anlar ve bir şeyhle bunları başaracağını bilir. ve bunu anlayan kişiye dinlediği şeyhin aşkı ulaşır. onu anlayarak ona inanarak onu sevmeye başlar. ve onu anlayıp severek ona tabi olmaya başlar. ona teslim olmaya başlar. mürşidine itaat eder, riayet eder. aşk olmadan, sevgi olmadan gerçek itaat imkansızdır. Zorla itaat hiçbir zaman mümkün değildir. zorla itaat ettirmek istediğiniz kişi hiçbir zaman itaat etmez. ve gerçek itaat insanı ilahi huzura ulaştırır. inşallah dinleyenlerden olalım. inşallah kalbi açık olanlardan olalım. inşallah inanalım. inşallah itaat edelim. aşk ile itaat edelim. inşallah bu mübarek cuma gününde, Rabbini sevmiş ve Rabbine sevgili kul olmuş Hazreti İbrahim İbni Ethem’in münacaatını dinleyelim:

“Ey Rabbim o kötülüklerden kurtulmak için ihlasla bütün masiyetlerimden tövbe ettim. Herkesin perçemlerinden yakalanıp getirildiği kıyamet gününde bana yardım et. Ey kendisinden yardım isteyenlere yardımını esirgemeyen Allah’ım. İlahi sen fazlı Kerem ve izzeti ikram sahibisin. benimse tek sermayem hatalarım ve günahlarımdır. ne olur kulunu affet. isyankâr isem de affına olan ümidim hiç sarılmadı. diliyor ve dileniyorum. kapı kulunu umduklarını da nail et. işte huzurdayım ve suçlarımı itiraf ediyorum. merhametinle muamelede bulun ve bu aciz bendeni azaba duçar kılma. halk hep Salih bir insan olduğumu düşünüyor, halbuki ben onların en kötüsüyüm, merhametine iltica ediyorum beni bana bırakma. ilahi asi kulun yine kapına geldi. dağlar azametindeki günahlarını ikrar edip ellerini sana açıyor ve sadece sana açarlar. şayet sen mağfiret edersen hiç şüphesiz o senin şanındandır. Dergahından kovarsan beni senden başka kim affedebilir? ilahi gönlümde nedamet hisleri bütün masiyetlerime tövbe ediyor ve kurtuluş fermanı mı bekliyorum. hesabın pek ince olduğu o şedid günde, ey yardım talebinde bulunanların biricik yardımcısı, naçar senin yardımını istiyorum.”

Allah’ın bu mübarek kullarının hürmetine cumamız kabul olsun bize temiz bir ölüm bahşeylesin inşallah. kıyamet gününe inananlar olarak gelelim, şeyhimizle hem dünya hem ahirette beraber olalım. Amin.

 

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Cuma hutbesi

15 Cemaziyel Evvel 1444 – 9 Aralık 2022